Hayatımıza pembeli, yeşilli birçok yalan koyduk. Sonra renkler birbirine karıştı ve simsiyah, kıpkırmızı, mosmor yalanlar uydurur olduk.
2019 yılı Miladi Takvimi kendimize milat bilip artık kılıf bulmadan, tevil etmeden küçük büyük demeden yalanı bırakalım.
Yalan kendisi için yaşam şekli olanlar var. Yalan katmadığı hiçbir cümle, eylem, duruş olmayanlar. Yani yalansız yapamayanlar. Gerçek olsun sanal olsun fark etmeyenler. Genellikle de karşıdakinin söyledikleri bu yalanları anlayabileceklerini düşünmeyenler.
Mesela elimizde gün boyunca dedikodu kazanının âlâsını dolaştırıyoruz. Sosyal medya denilen bu kazanda neler kaynıyor bakın. Yalanın bini bir paraya… Bu mecra için bir tür kahvehane ya da kadınlar matinesi diyebiliriz; lakin bir fazlası var. Yalan kurgusu çok daha kolay, yalan örgüsü çok daha yayılmacı… Bir resmin bir kısmını keserek insanların algısına oynayıp furya başlatabilen kötü niyetlilerin peşine takılan iyi niyetli (!) insanlar. Buradaki ünlem ile insanların niyetini sorgulamıyorum. Bakmadan, teyit etmeden, sorgulamadan bir furyanın arkasına takılma dikkatsizliğine ünlem koyuyorum.
Tıbben tanımlanmış bir hastalık türü var. Mitomani. Evet buradaki durum daha vahim. Hem sanalda hem de gerçek hayatta böyle feci bir rahatsızlığa müptela olmuşlar var. Mitomani; kendi yalanına inanma durumu. Böyle bir insan için durumun gerçekliği ne yüksek derecededir değil mi? Yalanına öyle bir sarılır ki bu durum işte karşıdakilerin daha kolay inanmasını, güvenmesini ve destek olmasını sağlayabiliyor.
Yalanda seviye yükseltmiş halimiz bu belki ama her şey o küçücüklerden başlıyor. Tüm kötülüklerin başlangıcı da öyle değil midir? Mesela günde iki paket sigara içenlere bakın bir daldan bir şey olmaz diyerek başlamışlardır. Ya da kötülüklerin anası olan içki içen birisi bir yudumdan (fırttan) bir şey olmazla başlamıştır. Ama oluyor işte. Kalbi simsiyah, taş kesilenlerin durumu da bir “mâsiva” ile başlamıştır. Mâsiva; kalbe damlamış bir siyah nokta.
Demem o ki küçüktür, pembedir, beyazdır, haşarıdır, uçarıdır dememek lazım. Yalanın kendisini büyük görmek lazım. Ağızdan çıkamayacak kadar büyük, boğazı tıkayıp bizi nefessiz bırakacak kadar büyük. Yalanı ağızdan çıkaran bu büyük şeyi incelten şey ise tevildir. Her hatayı, günahı makul gösteren o illetli şey; tevil.
Rasul-i Ekrem Efendimiz’in (sav) yalanla ilgili doğrudan çok kati, kesin hadisleri mevcut.
Ebu Hureyre’den naklen; “Kişiye her duyduğunu söylemesi yalan olarak yeter” buyuruyor.
Ya da Safvân bin Süleym -radıyallâhu anh- anlatıyor:
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e:
“– Mü’min korkak olabilir mi?” diye soruldu.
“– Evet, olabilir!” buyurdular.
“– Mü’min cimri olabilir mi?” diye soruldu.
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yine:
“– Evet, olabilir!” buyurdular.
“– Pekâlâ, mü’min yalancı olabilir mi?” diye soruldu.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu sefer:
“– Hayır, aslâ!” buyurdular…
Ya da Hz. Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle buyurur:
“Rasûlullah’a (sav), yalandan daha kötü ve çirkin gelen bir huy yoktu. Ashâbından birinin herhangi bir hususta azıcık yalan söylediğini duysa, onun tevbe ettiğini öğreninceye kadar kendisini o sahâbîden uzak tutar, fazla görüşmek istemezdi.”
Yalan, bir mümin olarak hayatımıza selam vermemesi gereken verse de o selamı almamız gereken bir kötü haslet. Kendimize her yalan söylediğimizde küçük bir ceza verelim. Sadaka verelim mesela birisine. Minik bir çakıl koyalım ağzımıza. Mahcubiyetimizin bizi bir sonraki yalanımızda engel olması için yalan söylediğimiz birisinden gidip özür dileyelim. Basit şeylerdir ama işe yarayabilir. Eğer yeni bir takvim yılının hayatımıza güzellikler getirmesini istiyor isek buradan başlayabiliriz…