Önceki günlerde, Kayseri’de duayen gazeteci olarak bildiğimiz Veli Altınkaya köşesinde bir yazı kaleme alarak, haziran seçimlerinde farklı partilerden aday ya da aday adayı olarak yer alan isimleri(şahsımın da ismi var) referandum çalışmalarında görmediklerini söyledi. İl başkanlarına da öğüt vererek, bu isimler bir gün, bir işleri dolayısıyla kapınızı çaldıklarında onları içeriye almayın, hatta değnekle kovalayın dedi.

Veli Abi yıllardır Kayseri’de gazetecilik, televizyonculuk yapar. 35 Yılı devirmiş, bu alanda haklı olarak isim yapmış, söylediklerine itibar edilen, yazdıklarının arka planı olan, her kesim tarafından dinlenen bir abimizdir. Saygı duyarız.

Fakat şunu unutmuş görünüyor Veli Bey; her yapılan ya da yapılmayan eylem ferdidir. Kişinin işlediği bir suçtan dolayı babanın, eşin, kardeşin, oğlun bile suçlanamayacağı aşikâr iken, bütün isimleri aynı kefeye koyarak, “Ey il başkanları, bu isimler referandum sonrası kapınızı çaldıklarında onları içeriye almayın, hatta değnekle kovalayın” türünden aşağılayıcı yorumda bulunması, “Evet” ya da “Hayır” için aktif olarak çalışan pek çok ismi yaraladı. Bu tabir yakışmadı yılların gazetecisi Veli Altınkaya’ya… Velevki kişi/ler, referandum için çalışmıyor olsa bile böyle bir davranışı hiç bir partiden, hiç bir isim hak etmiyor. Oy versin ya da vermesin herkes, her partiden, kendi ya da toplum adına çözüm, derdine derman ister ve bunun için partilerin kapılarını aşındırırlar. Partiler de bunun için vardırlar. Zaten Veli Bey de sonraki yazısında bazı isimlerin ona dönerek yazısından dolayı teessüf ettiklerini yazdı. Eğer, yazıyı kaleme almadan önce adını zikrettiği isimler hakkında fazla değil, kısa bir ön araştırma yapmış olsaydı, sanırım tüm isimleri aynı kefeye koymak gibi bir hataya düşmez, kalp kırmazdı.

Başkasını bilmem, ben kendi adıma konuşacağım. Bana çevremin söylediği söz çoğu zaman şudur: “Hocam, kendini o kadar paralama. Kimi belediye başkanlarının, kimi vekillerin, kimi parti yetkililerinin bile çok çalışmadığı referandumda kurşun asker gibi davranmanın, yırtınmanın bir âlemi yok. Sen memur, nihayetinde bir öğretmensin. Başını belaya sokma.”

Bu uyarılara rağmen sosyal medya başta olmak üzere, meydanlarda, arkadaş toplantılarında, esnaf ziyaretlerinde, akraba oturmalarında ve daha pek çok yerde sergilediğim performansın kayda değer olduğunu, pek çok ismi, reyi etkilediğini dostlarım söyler. Şunu da belirtmeden geçmek istemiyorum ki, benim için referandum ülkemin bekası, milletimin geleceği anlamındadır. Bu şuurla çalışmaya çalışıyor, bu şuurla hareket ediyor, etrafıma bu şuurla sesleniyorum.

Hatta köşemden beni takip edenler de bu konu ile ilgili defalarca yazı yazdığıma şahittirler. Haziran seçimlerinde öğretmenlikten istifa edip aday adayı olduğumda, “etin ne, budun ne ki aday adayı oluyorsun, sıradan bir öğretmensin sen, vekil olamayacağını bile bile ne para harcıyorsun, emek sarf ediyorsun, çocuklarının rızkına yazık değil mi?” dediklerinde, tarafım belli olsun yeter demiş ve kimim, kimsem olmamasına rağmen, ilk günkü azmimden hiç bir şey kaybetmeden sonuna kadar koşturmuştum. Dostlarım bilir. 17/25 Aralık sonrası görev yaptığım okulda, idarecilerin bile tırstığı bir ortamda, paralelle en çok çarpışan ikinci kişi gösteremezsiniz bana. Bunu okulumda herkes bilir ve takdir eder. Başka bir konu da şu; referandumda çalıştığımızın göstergesi, illa ki gazete, web sitesi ve televizyonla yer almak değildir. Ne yapalım ki gazete, televizyon ve web siteleri isimleri meşhurların, kimi siyasilerin, bakanların ve sırtı kalınların haberlerine duyarlılar sadece. Biz gibi sıradan insanların konuşmalarına, eylemlerine, çalışmalarına üç maymunu oynamaktalar. Bu da biz sessiz çoğunluğun bir acı kaderi olsa gerek, ne yapalım. Konuştuğumuz insanlar kimi zaman şunu söylüyor; hocam siyasilerin söyleyecekleri şeyler belli. Onları biliyoruz. Fakat siz gibi sevilen, sözüne itibar edilen sivillerin konuşmaları daha farklı bizim için. Onlara soramadığımız çoğu şeyi size soruyor, anlıyoruz. Bilmem anlatabildim mi? Bu tür yargılama ve aşağılamalar doğru değil. Hele duayen gazeteci olarak bilinen, yılların gazetecisi olarak sevilen, tecrübeli olarak kabul ettiğimiz abilerden geliyorsa bu tür nahoş şeyler, hiç doğru değil. Kanaatimce bu gazetecilik de değil…