Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, vefatının yıl dönümünde rahmetle, minnetle ve saygıyla anıyoruz. O, bu milletin kaderini değiştiren bir liderdi. Yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden, onurlu ve bağımsız bir Cumhuriyet kurdu. Ve bu Cumhuriyet’e bir hedef koydu: “Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak.” Bu cümle, sadece bir temenni değil; bir kalkınma manifestosuydu. Atatürk’ün hayali, siyasi bağımsızlığın ekonomik, teknolojik ve kültürel bağımsızlıkla taçlanmasıydı.

Bugün Türkiye, işte o hedefin izinde yürüyor. Yerli savunma sanayimizde İHA’lardan denizaltılara, milli muharip uçaktan yerli otomobile kadar uzanan büyük atılımlar, tam da Atatürk’ün “kendi ayakları üzerinde duran bir Türkiye” idealinin modern yansımalarıdır. Bu alandaki her başarı, sadece bugünün değil, Atatürk’ün 100 yıl önce çizdiği o ufkun eseridir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde yürütülen yerli ve milli kalkınma hamleleri, bugün Atatürk’ün “tam bağımsız Türkiye” idealini ete kemiğe büründürmüştür. Artık bu millet ne silahını dışarıdan almakta, ne yazılımını ithal etmekte, ne de geleceğini başkalarının masasında aramaktadır.

Türkiye bugün kendi tankını, kendi gemisini, kendi uydusunu, kendi savaş uçağını üretmektedir. Bu, bir asır önce “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyen bir liderin mirasına en gerçek saygı duruşudur. Atatürk’ün hayal ettiği çağdaş, güçlü, onurlu Türkiye; bugün yeniden doğuyor. Ve o hedefe yürüyen bu milletin her adımında Atatürk’ün idealleri, Erdoğan’ın iradesiyle buluşuyor. Gazetemizin sürmanşetinde altını çizdiğimiz gibi.. Emaneti emin ellerde.

ATATÜRK’Ü ANLAMAK, ONUN HERKESİN KENDİ ATATÜRK’Ü VAR! GİBİDÜRÜST OLMAKTIR

10 Kasım… Her yıl olduğu gibi, bugün de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü minnet ve rahmetle anıyoruz. Ama sadece anmak yetmez — anlamak da gerekir. Bugün, Atatürk’ün adını en çok kullananların, onu en az anlayanlar olduğu bir dönemden geçiyoruz. Atatürk’ün mirası, bir grubun tekelinde değildir. Kendisini “Atatürkçü” diye tanımlayıp, bu topraklarda inancını yaşayanlara, başörtülü kadınlara, muhafazakâr kesimlere, Anadolu’nun tertemiz insanına üstten bakanlar; Atatürk’ü bir sevgi sembolünden çıkarıp bir baskı aracına, bir siyasi silaha dönüştürdüler. Oysa Atatürk, hiçbir millete, hiçbir inanca düşman değildi. O, emperyalizme karşı verilen en onurlu mücadelenin lideriydi. Yedi düvele karşı “bağımsızlık” diyen bir komutandı. Onun kurduğu Cumhuriyet, sadece bir elit tabakanın değil, en çok da bugün Cumhuriyet kazanımları adına dışlanan, hor görülen, küçümsenen insanların Cumhuriyetiydi. Bugün bu milletin çocukları, yerli savunma sanayiinde, bilimde, teknolojide, sanatta yeniden şahlanıyorsa, bu Atatürk’ün bıraktığı köklü mirasın, bu topraklarda yeniden can bulmasındandır. Atatürk’ü gerçekten anlamak; onu ideolojik putların içine hapsetmeden, milletinin değerleriyle kavga ettirmeden sevmektir. Onu anlamak; bu vatanı, bu milleti, bu bayrağı sonsuza kadar koruma kararlılığı göstermektir. Gerçek Atatürkçülük; milletiyle barışık, değerleriyle gururlu olmaktır.

HERKESİN KENDİ ATATÜRK’Ü VAR!

Yine 10 Kasım… Ve yine aynı ikiyüzlülük sahnede. Bugün sorsan, en koyu Atatürkçü kimdir diye… Memlekette gelişmeye, ilerlemeye, teknolojiye, yerliliğe, milliliğe en çok direnen CHP çıkar karşımıza! Sorsan, FETÖ’nün elebaşı bile kendini “Atatürkçü” diye tanıtırdı. Amerika’nın uşağı olan, emperyalizmin kucağına oturmuş bu zihniyet, tarihin gördüğü en büyük anti-emperyalistin adını ağzına alırken bile saygısızlık ediyor. Bir bakıyorsun, rüşvetten, ihaleden, yolsuzluktan tutuklanmış tipler cezaevi çıkışı Atatürk süveteriyle poz veriyor. Bir bakıyorsun, karısına şiddet uygulayan bir adam Anıtkabir’de elinde çiçekle “Atam sen rahat uyu” diyor. Atatürk, onların kirli ellerinde bir maskeye dönüşüyor.. Herkesin “kendi Atatürk’ü” var: Biri Atatürk’ü istismar ediyor, biri onun gölgesine sığınıyor, biri de adını kullanarak haksızlıklarını örtüyor. Oysa Atatürk’ün bir tek Atatürk’ü vardı. O da milletin kalbindeki Atatürk’tü. Ne batının uşağıydı, ne kendi halkının düşmanı. O, bağımsızlık savaşının lideriydi. Mazlum milletlerin umudu, emperyalizme diz çöktüren adamdı. Bugün gerçekten Atatürk’ü anmak istiyorsak, önce onu istismardan kurtarmalıyız. Atatürk, süveterde değil, vicdandadır. Anıtkabir’de değil, bu milletin kalbindedir. Ve emin olun; o kalp hâlâ onun kurduğu Cumhuriyet’e, onun uğruna savaştığı değerlere sımsıkı bağlı. Atatürk’ü değil, onun arkasına saklanan sahtekârlığı sorgulamanın vaktidir