Değerli okurlarım; medya, uyuşturucu ve yargı üçgeninde yol alan gündemi; biraz şaşkınlıkla, biraz hayal kırıklığıyla, biraz da endişeyle takip ediyorum. Sokakta yalnızca torbacıların peşindedir diye düşünülen devletin, plazalara uzanan iradesini takdirle karşılıyorum. Yargının itibarı adına; soruşturmanın gizliliği, masumiyet karinesi ve suçun şahsiliği gibi temel ilkeleri yeniden hatırlatmakta fayda görüyorum.

Gelelim şu uyuşturucu meselesine…

***

Uyuşturucu artık bir millî güvenlik sorunudur. Okul önlerinden gece kulüplerine, metruk binalardan köşklere kadar her yerde karşımıza çıkan bir bela… Karanlık sokaklarda da var, ışıltılı hayatların tam ortasında da. Gençler bataklığın eşiğinde, aileler tedirgin, toplum derin bir çürümenin içinde. Bu fotoğrafa sevinen yalnızca uyuşturucu baronları.

Devlet ise bu vahim tablo karşısında bir şeyler yapabilmenin mücadelesini veriyor. Son operasyonlar bunun bir göstergesi. Ama yeterli mi? Hayır. Daha fazlasına ihtiyaç var. Çünkü burada çökertilen bir millet; sessizce işgal edilen bir devlet var!

***

“Efendim, kullanmasınlar” demekle bu mesele çözülmez. Uyuşturucu ağlarını, kara parayı, terör ve mafya düzenini açığa çıkarmadan bir adım ileri gidilmez. Caydırıcı yasal düzenlemeler yapılmadan; kullanıcıdan temin edene, oradan da zincirin en tepesine ulaşılmadan nihai sonuç alınamaz. Öte yandan, madde bağımlısı insanların sosyal rehabilitasyonu göz ardı edilemez.

Eskiden “mahalle” denilince aklımıza gelen güzellikleri bir düşünün; bir de bugün zihnimizde çağrıştırdıklarını… Artık sokaklarda boylu boyunca uzanan çocukların üzerine basmamak, karşıdan sallanarak gelen birine çarpmamak için dikkat ettiğimizin farkında mısınız? Peki, “aile yılı” ilan edilen bu dönemde kaç ailenin bu bela yüzünden yıkılıp gittiğini hesap ediyor musunuz?

***

Ve medya…

Toplumsal sorunları ekrana taşıması, toplumu bilgilendirmesi ve yönlendirmesi gereken bir mecra. Peki, ekran yüzleri uyuşturucuyla mücadele haberlerini verdikten sonra, kamera kendisinden döndüğü an masadaki toza yumuluyorsa bu iş nasıl olacak? Gencecik kızlar bu masalarda meze hâline getiriliyorsa, kadın derneklerine soruyorum: susmaya devam mı edeceğiz? Özgürlük müptelası bazı çevreler bu meseleyi yine “bireysel tercih” olarak mı değerlendirecek? Zırvasından zirvesine herkese bulaşmış bu pislik için yine insanların statüsüne bakarak mı konuşacağız? Yemediği halt kalmamış birilerini “yedirmeyiz” diye savunmaya devam mı edeceğiz? Gündem değiştirmek için yapıyorlar diyenlere aldanıp, bu beşeri enkaza göz mü yumacağız?

***

Kıymetli okurlarım, fark ettiyseniz yazımda tek bir isim bile geçmedi. Çünkü milyonlarca insanı tek tek yazmak mümkün değil. O yüzden kişileri değil asıl faili yazdım; uyuşturucu. Ve sorular üzerinden bu gerçekle bir kez daha yüzleşmemizi istedim.

Mamafih şu tespiti yapmadan da geçemeyeceğim; “Kazdığı kuyuya düşene Yusuf denmez”

Yazımı; üreticisinden pazarlayıcısına, torbacısından kullanıcısına, bunlara göz yumanlardan “mış gibi” mücadele edenlere kadar herkese seslenerek bitirmek istiyorum:

Yapmayın efendiler…

Bir gramlık saltanat için evlatlarımıza kıymayın.