İnsan olma vasfını yitirenin hangi uyruktan, hangi coğrafyadan, hangi milletten olduğunun bir önemi kalmıyor.

İnsanlık halk edildiğinde, Ademoğullarından Kabil’i, Habil’in katili yapan süflî gerekçe ne ise, modern zamanlarda iki ayağı üzerinde, insan kılığında dünyayı arşınlayan muhterislerce benzer biçimde güncelleniyor.

İnsanın ilk var edilişinde, Kabil’in gözünü kör eden hırs, bugünün Kabilleriyle devam ediyor.

İşte aklı ipotekleyen, insanı insanlıktan çıkaran, dünyayı sabit zannettiren, Yaratıcısına nankör eyleyerek kendini tanrılaştıran o hırs, o gün bu gündür, mazlûm ve masum demeden katledilen insanlarla birlikte insanlığı öldürüyor.

Suriyeli Eminia, karnındaki yavrusu ve 11 aylık bebeği ile vahşice katledilmesinin ardında yatan yegâne gerçek; iki ayağı üzerindeki insan kılığında yeryüzünü arşınlayan mahlûkların Habil’in Rabbine muti ve kulluk vasfına razı olmuş ruhunu değil, gözünü hırs bürümüş, Yaratıcısının buyruğuna meydan okumaya amade zalim ve zavallı Kabil’in ruhunu kuşanmasındandır.

Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Görmez, Haçlıların zulmünden kaçarak himayemize sığınmış Eminia’nın cenazesinde vicdanlarımızı sarsan, aklımızı dumura uğratan ve insanlığımızı sorgulatan vahşeti izah için, “Bize ne oldu ki…” sorusunu sorarak hayrete ve ibrete davetiye çıkardı.

Eminia, eşi, babası, sevdikleri bizi bağışlar mı, bilmem… Fakat Rabbimizin bizi affetmesi için, durup dinlenmeden, “Bize ne oldu ki…” sorusuna cevap bulmamız şart!

Bize ne olmadı ki!?

Önce yaratılış gerçeğimize, sonra Yaradanın yaşamak prospektüsü olarak indirdiği Kitabımıza körleştik. Amentümüzü yitirdik! Sahte mushaflar ve Tanrılar edindik… (İllellezine amenu ve amelüssalihin) Müstesna!

O Kitap ki, insanı insana anlatıyor. Kulluk mâkâmının ehemmiyetinden ve o kulların bir araya gelerek toplumu nasıl inşâ edebileceğinden kıssalarla söz ediyor.

O Kitap ki, “Sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz?” sorusuyla 15 asırdır insanlığı silkeliyor.

Ülkesinde Suriyelileri istemeyen hasislere “innemel mü’minune ıhvetün!” kaidesini fısıldıyor ve kıyamete kadar da fısıldayacak!

Ey, insanlığın yüz karası hainler ve katiller! Ey, dünyayı sabit zanneden ahmaklar! Ey, kendini Tanrı zannetme gafletine düşerek hüsrana gönüllü talip olanlar! Ey, kimliğini, dinini, vatanını, milletini fani menfaatler için küffara satan, bâkî olandan cayan muhterisler ey…

Bir bakın etrafınıza… Kadim ibretlere ve dahi tarihe…

Şuurla bir bakın, küffar tek millet!… Sen neden ait ve sahip olduğunun ihanetine düşersin!? Onlar Haçlılar olarak birleşmiş millet iken, sen ne diye mü’min kardeşine ihanet eder, katledersin!?

Evet, Birleşmiş Milletler, Müslüman avında, uluslararası yasalarıyla dünyayı kasıp kavuruyor. Neden hangi uluslar diye sormazsın!?

Sorsan iyi edersin… Zira 22 yıl evvel, Srebrenitca’da Müslüman Boşnak kardeşlerimize “Bizim güvencemiz altındasısınız. Bize güvenin. Güvenli bölgeye nakledileceksiniz…” dendi. Haçlıların bu beyanı ile Akü fabrikasında Hollandalı askerlerin koruması altındaki binlerce Boşnak, 11 Temmuz 1995’te katledildi. Halbuki, Sırplarla yıllarca komşuluk etmişler, kız alıp vermişlerdi. Bir gecede düşman kesilen o Sırplar, senin bugün satıldığın Haçlılardan başkası değil.

Bugün piyon olarak onlara lazımsın, yarın ise iplerin kesilip kuklalık görevine son verilecik… Sen hangi adalet için yürüyorsan o adaletle hükmün verilecek. Kapına dayanılacak ve sana verilenler senden kahkahalar eşliğinde tahsil edilecek. Hollandalılar öyle katletti binlerce Boşnak kardeşimizi… Men dakka dukka, unutma!