AK Parti iktidarı aslında, her şeyden öte milletin kalbinde müstetir olarak bulunan, ‘Devletle milletin barışma’ derin hissiyatından doğmuştur.

Cumhurbaşkanının hassasiyeti işte bu hissiyattan mülhemdir.

Bu nedenle bu hassasiyet, eğer devlet erkinde ortak bir hissiyata dönmez ise, sürece karşı yapılacak provakasyon ve komploların önü alınamaz.

Geçmişte süreçle ilgili başta PKK olmak üzere bir çok kesim, uluslararası bir boyutta ele alınması gerektiğini dile getirmekteydi.

Elbette sürecin uluslararası boyutu vardı ve fakat bu uluslar arası boyutuyla ele alınacak anlamına gelmemeliydi. Eğer uluslar arası boyutta konuyu ele alırsanız çeşitli provakasyonlara kendi elinizle kapı açmış olurdunuz.

Nitekim Oslo bunun acı bir tecrübesi oldu.

Olayı uluslararası boyuta taşıma noktasında PKK ve HDP nin bir takım paralel kanatları bir çok girişimde bulundu. Selahatin Demirtaş ABD ye gitti ve döndükten sonra bir üçüncü gözden bahsetti. Aslında Kobani meselesi ve onunla geliştirilen siyasi atraksiyonlarda konuya uluslararası bir boyut kazandırma çabasıydı denilebilir.

Neyse ki sözkonusu hassasiyetle sürecin o boyutu aşılmış oldu.

Öncelikle süreçle ilgili anlaşılması gereken temel husus; Bu sürecin muhatabının Millet olduğudur.

Bu sürecin başlatıcısı olan ve Milletin % 52 sinin oyuyla Devletin başına oturttuğu Cumhurbaşkanı, defalarca bu sürecin Devletle Milletin barışması süreci olduğunu ve Devletin muhatabının Millet olduğunu, Kürtlerinde bu süreçte, Milletin bir parçası olarak muhattap olduğunu ifade etti.

Bu sürecin zemini hak ve özgürlükler (demoratikleşme) noktasında devletin restorasyonudur.

Bu restorasyonu gerçekleştirme yolu, yeni bir anayasa ve başkanlık sistemidir.

PKK ve onun siyasallaşma zemini olarak hazırlanan HDP bu bağlamda güvenlikle ilgili kısmının ve silahı bırakarak siyasileşme sürecinin yürütülmesinin muhattabıdır.

Devlete karşı, terörize bir örgüt olarak silahlı mücadele yürütmüş, binlerce insanın ölümüne sebep olmuş, PKK ve onun İmralıda tutuklu bulunan Lideri Abdullah Öcalan ile silahların bırakılması için HDP üzerinden kurulan ilişki, terör örgütü olarak işledikleri suçu meşrulaştıracak bir biçime asla dönmemelidir.

İşte Cumhurbaşkanı bu hassasiyetle haklı olarak Dolmabahçe sarayında verilen görüntünün doğru olmadığını, işin açıklanan 10 maddelik ‘silahlara veda’ açıklamasından ibaret olmadığını altını çizmektedir.

Uluslar arası üçüncü göz provakasyonu tutmayınca, izleme komitesi gibi bir başka enstürman devreye konulmaya çalışılmaktadır ki bunada Cumhurbaşkanı haklı olarak karşı çıkmaktadır.

Diyarbakırda HDP nin organize etmiş olduğu Nevruz kutlamalarında, Sırrı Süreyya Önder’in Türkçe okuduğu Abdullah Öcalan’ın açıklaması özetle şu hususların altını çizmekte;

‘Emperyalist kapitalizmin ve despotik yerel işbirlikçilerinin tüm dünyaya dayattığı neo liberal politikaların yol açtığı kriz, bölgemiz ve ülkemizde çok yıkıcı bir şekilde yaşanmaktadır… Ne tarihi ne çağdaş, ne de vicdani ve siyasi değerlerimiz bu tabloya asla sessiz ve bigane kalamaz. Bilakis acil bir müdahale, dini inançlarımız, siyasi ve ahlaki sorumluluğumuzun gereğidir…. 40 yıllık hareketimizin acılarla geçen mücadelesi boşa gitmediği gibi sürdürülemez bir aşamayada varmış bulunmaktadır…yeni dönemin ruhuna uymak için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyiz… Yeni dönemde Türkiye Cumhuriyeti dahilinde özgür ve eşit anayasal yurttaşlık temelinde demokratik kimlik sahibi, demokratik toplum olarak barış içinde ve kardeşçe yaşama sürecine giriyoruz….90 yıllık cumhuriyet tarihinin çatışmalarla dolu geçmişi aşıp gerçek barış ile örülmüş bir geleceği yürüyoruz…’

Ayrıca, okunan mektupta, ‘Eşme Ruhu’ nitelemesiyle üstü kapalı bir ittifaka vurgu yapılmaktadır.

Sürecin en önemli hendikapı, ideolojik militan mantığıdır.

Militan mantık, mal bulmuş mağribi gibi çalışır.

Bu mantığın farklı ideolojik kulvarlardaki tipik iki örneği Selahattin Demirtaş ve Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Bu demokratik restorasyonun temeli olan yeni bir anayasanın ortaya çıkmasının önünde durdular. Süreci, Cumhurbaşkanı isminde şahsileştirerek, ‘seni başkan yapmayacağız’ sloganına indirgeyerek durdurmaya çalışmaktadırlar.

Özetle, PKK terör örgütünün, İmralıda yargılanarak cezası kesinleşmiş olarak yatan, kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan, artık deniz bitti kongre limanına yanaşın ve silahları bırakın demektedir.

İsteyen buradan arizonaya gidip bir portakal bahçesi kurarak narenciye ticaretine başlayabileceği fikrini çıkarabilir vesselam.