Yalnızlığın değil, merkez olmanın yüzyılı
Cumhuriyet’in ilk yüzyılı, içeride vesayetle, dışarıda Batı’nın vesayetiyle geçti.
Türkiye, çoğu zaman kendi coğrafyasına büyük, kendi ittifaklarına ise “fazla bağımsız” görüldü.
Ama artık tarih başka bir döneme girdi.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı, Türkiye’nin merkezî güç olarak yeniden doğuşunun yüzyılıdır.
OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E: DÜNYA SAHNESİNDE YENİ BİR AKTÖR
Osmanlı İmparatorluğu çökerken Avrupa Türkiye’ye “tarihin dışına itilmiş” bir ülke gözüyle baktı.
Cumhuriyet’in ilanı, sadece bir yönetim biçimi değil, Batı’nın çizdiği haritaları reddetmekti.
Ankara, sömürgeciliğin haritasını yırtarak kendi kaderini çizen ilk Müslüman başkent oldu.
Ama aynı anda Batı, bu yeni Cumhuriyet’e iki yüzle yaklaştı:
Bir yandan “modernleşme örneği” diyerek alkışladı,
diğer yandan “kontrol altında tutalım” diyerek çevrelemeye çalıştı.
Kapitülasyonların kalkmasından, bağımsız sanayi adımlarına kadar her girişim,
Batı’nın çıkarlarına dokunduğu anda “otoriterlik” diye yaftalandı.
Cumhuriyet’in ilk yarım yüzyılı, bağımsız kalmanın bedelini ödemekle geçti.
SOĞUK SAVAŞ VE BATI BLOKU’NUN KISKACI
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan düzen, Türkiye’ye bir “cephe ülkesi” rolü biçti.
NATO’ya alındık ama tam ortak olunmadık.
Marshall yardımlarıyla ekonomimiz desteklendi ama aynı yardımlarla bağımlı hâle getirildik.
Savunma sanayisine izin verilmedi; kendi uçağını yapan mühendislerin projeleri rafa kaldırıldı.
Türkiye, 1950’lerden 1990’lara kadar hep “sınır bekçisi” muamelesi gördü;
kendi stratejisini kurmasına değil, başkalarının stratejisini uygulamasına izin verildi.
Oysa Cumhuriyet’in kurucu iradesi tam tersini söylüyordu:
“Yurtta sulh, cihanda sulh” ama eşit şartlarda bir barış.
Soğuk Savaş, Türkiye’nin potansiyelini donduran bir dönemdi.
Ama o potansiyel şimdi yeniden çözülüyor.
21. YÜZYIL: KÜRESEL EKSEN DEĞİŞİRKEN TÜRKİYE’NİN YÜKSELİŞİ
Bugün dünya, tek merkezli olmaktan çıktı.
ABD’nin mutlak hâkimiyeti çökerken Avrupa kendi iç krizine gömüldü.
Rusya-Ukrayna savaşı, Çin’in yükselişi, Orta Doğu’daki yeni güç dengeleri,
her şeyi yeniden tanımladı.
Ve bu değişim Türkiye’yi tam merkezine aldı.
Üç kıtanın kavşağında, enerji yollarının ve gıda koridorlarının kesişiminde duran Türkiye,
artık sadece bölgesel bir güç değil, denge kurucu bir aktör.
Körfez’den Kafkasya’ya, Karadeniz’den Afrika’ya uzanan diplomatik hat,
Türkiye’yi bir “merkez ülke” konumuna taşıdı.
Bugün ne Gazze’de, ne Ukrayna’da, ne Kafkasya’da Ankara’yı dışarıda bırakmak mümkün.
BATI’NIN İKİYÜZLÜĞÜ, CUMHURİYET’İN KARARLILIĞI
Batı, Türkiye’yi hâlâ kendi “yarı periferisi” olarak görmek istiyor.
Yerlileşen savunma sanayimiz “tehdit”, bağımsız dış politikamız “popülizm” olarak tanımlanıyor.
Ama bu eleştiriler aslında bağımsız Türkiye gerçeğini kabullenemeyen eski merkezlerin çaresizliği.
Bugün Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken Ankara’nın tavrı net:
“Bağımsızlık” artık sadece askerî ya da ekonomik değil, zihinsel bir meseledir.
Batı’nın değerleriyle çatışmadan; ama kendi kimliğini de feda etmeden bir Türkiye…
İşte bu, Atatürk’ün Cumhuriyet’ini 21. yüzyıla taşıyan yeni anlayıştır.
YENİ JEOPOLİTİK MERKEZ: TÜRKİYE
Cumhuriyet’in ilk yüzyılında Türkiye haritada sınırdı;
ikinci yüzyılda merkez olacak.
Bunun işaretleri çoktan görülüyor:
• Türk savunma sanayisi dünyanın ilk 10’una girdi.
• Enerjide TANAP ve TürkAkım, Avrupa’nın can damarı hâline geldi.
• Afrika’da 44 büyükelçilik, Asya’da Türk Devletleri Teşkilatı kuruldu.
• Tahıl Koridoru Anlaşması, diplomasi tarihinde bir dönüm noktası oldu.
Bu tablo, Cumhuriyet’in “mazlumun sığınağı” kimliğini küresel ölçekte yeniden tanımlıyor.
Türkiye artık sadece kendi vatandaşının değil,
Filistinlinin, Suriyelinin, Afrikalının da sesi olabiliyor.
İKİNCİ YÜZYILIN MİSYONU: DENGE, ADALET, MERHAMET
Cumhuriyet’in ilk yüzyılı hayatta kalma mücadelesiydi.
İkinci yüzyıl, adalet kurma mücadelesi olacak.
Türkiye, sadece güçle değil, adaletle tanımlanacak.
Mazlum coğrafyalarda sesi duyulmayan halkların umudu,
Afrika’da sömürge kalıntılarına karşı duran bir ülke,
Orta Doğu’da barışı dinle değil, vicdanla savunan bir model olacak.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı, küresel vicdanın Anadolu’dan yükseldiği yüzyıldır.
CUMHURİYET’İN HARİTASI ARTIK KALPLERDEDİR
102 yıl önce Cumhuriyet, Anadolu’yu ayağa kaldırdı.
Şimdi Anadolu, dünyanın vicdanını ayağa kaldırıyor.
Batı’nın ikiyüzlülüğü, Doğu’nun umutsuzluğu arasında
Türkiye, insanı merkeze alan yeni bir model inşa ediyor.
Bu modelin adı, sadece “Türk dış politikası” değil,
Cumhuriyet’in ahlaki mirasıdır.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı artık korkuların değil, özgüvenin çağıdır.
Ve bu çağda Türkiye ne Doğu’nun gölgesinde ne Batı’nın vesayetinde,
tam merkezde kendi ışığıyla yürüyecek.