Cumhuriyet’le birlikte Türk milleti ile İslam ümmetinin bağının kopartılarak yeni bir ‘ulus-devlet’ inşası için Türkçe üzerinde uygulanan mühendislik çalışmaları, İslam kültürünün ve Osmanlı mirasının hayatın her sahasından silinmesinde büyük rol oynadı.

Yeni, ‘seküler’ ve ‘modern’ bir ‘ulus yaratmak’ için dil mühendisliğine; harf devrimi, dilin saflaştırılması ve dil mitolojileri oluşturulması yollarına başvuruldu.

1930’lardan itibaren dil üzerinde yürütülen çalışmalar, sadece Türkçe’nin değil, aynı zamanda Türk milletinin başına gelen tufandan sonraki en büyük felaketti.

Bu ağır tahribatın sonuçlarını bugünlerde çok acı bir şekilde görmekte ve yaşamaktayız.

Türk dil mühendisliğinin ilk aşaması Harf Devrimi’ydi.

Harf devrimiyle Türkçe’yi ve Türk kültürünü baskı altına alan yabancı unsurlardan yani Arapça ve Farsça’dan daha kolay ve daha hızlı kurtarılacağı düşünüldü.

Hedef yaşayan Kur’an dilini kökleriyle birlikte hayatımızdan ve ruhumuzdan söküp atmaktı.

Yunus Nadi Harf Devrimini, Hıristiyan ‘Batı medeniyetine katılmanın başlangıcı ve kilit noktası olarak’ kabul etmektedir.

Türk Tarih Kongresi’nin 11 Temmuz 1932’deki son oturumunda Mustafa Kemal “Artık dil meselesiyle meşgul olma zamanı geldi” diyerek Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni (TDTC) kurdu.

Cemiyetin çalışma planını hazırladı.

Başkan olarak Samih Rıfat’ı, genel sekreter ve başuzman olarak da Agop (Martayan) Dilaçar’ı atadı.

Cemiyetin çalışma planı; yeni kelimeler icat edilmesi, yapay kelimeler üretilmesi ve bu kelimelerle Arapça ve Farsça kelimeleri değiştirerek, Türkçe’nin sadece eski Türkçe ile değil Sümerce, Hititçe ve buna bağlı olarak Hint Avrupa dilleri ile kıyasının yapılması, bir sözlük ve gramer kitabının hazırlanması, cemiyetin bir dergi çıkartması ve en önemlisi de gazetelerin dil meselesi için özel çaba harcamalarının sağlanması şeklinde belirlendi.

Bu hedefler çerçevesinde halk dilinde yaşayan öz Türkçe kelimeler bulunup bunları Arapça ve Farsça kelimelerle değiştirmek için çalışmalar başlatıldı.

Cemiyetin lügat kolu oluşturuldu; yazılı ve konuşulan dilde, tamamen saf ve uydurulmuş kelimelerden oluşan bir sözlük hazırlığına başlanıldı.

Mustafa Kemal’in, 1 Kasım 1932’de, “Türk dilinin kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için bütün devlet teşkilatımızın dikkatli ve alakalı olmasını isteriz” şeklindeki beyannamesi bütün il ve ilçe resmi kurumlarına gönderildi.

Bu beyannameden sonra, ‘Osmanlıca’yı yenmek’, ‘Türkçe’yi Türk gibi özgür ve bağımsız kılmak’ ve ‘medeni dünyaya dâhil olabilmek’ için derleme ve uydurma seferberliği başlatıldı.

Kelime derleme çalışmaları Maarif Vekâletiyle birlikte bir devlet görevi haline getirildi.

Her devlet görevlisine; öğretmene, askere, vergi memuruna, köylere kadar ulaşabilen tarım ve orman görevlilerine, doktorlara özel vazifeler verildi.

Her ile bir dil komite merkezi, ilçelere şubeler açıldı.

‘Bir meslek ve milli görev’ şuuruyla keşfi yapılan kelimelerin nasıl fişlere yazılacağı öğretildi.

Ağustos 1934’e kadar 16 ay içinde öz Türkçe’den ‘ölü veya diri’, 129 Bin 792 tane keşfedilmiş veya uydurulmuş kelime, komiteler tarafından TDTC genel merkezine ulaştırıldı.