5-8 Aralık 1989… Milli Kültür Şûrası’nın ikincisi düzenlenmiş. Açılış konuşmasını dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal yapmış. Özal konuşmasında geleceğe ve şuraya dair beklentilerini şu şekilde ifade etmiş: “Büyüyen, gelişen bir toplumda hedefler daima daha ileriye gider. Modern Türkiye hedefi de zamanla ilerleyen, gelişen bir hedeftir. Bu hedefin peşinde sonu gelmeyen yarışta en büyük güvencemiz olan gençlerimizin, milli değerlerimize saygılı ve çağdaşlaşma mücadelesinde en büyük ilhamı milli kültürümüzde bulan nesiller olarak yetiştirilmeleri büyük önem taşımaktadır. Yarın kendilerine bırakacağımız Türkiye’yi daha ileri, daha modern bir ülke haline getirecek olan gençlerimiz, milli kültürümüzün temel değerlerini çağdaş ileri teknoloji dünyasında yaşatacak ve evrenselleştirecektir.”

Bakanlığın dışında şuraya davet edilen 137 kurum, kuruluştan 112 temsilci katılım sağladığı şuranın açılışı tamamlandıktan sonra dört gün boyunca on oturum halinde kültür meseleleri masaya yatırılmış. Geleceğe dair bir çalışma bırakmak adına Mayıs 1990’da 2. Milli Kültür Şurası’nın bildirileri ve sonuç raporları iki kitap halinde basılmış. Kitabın içerisinde Ayla Ağabegüm, Mehmet Doğan, Türker İnanoğlu ve Prof. Dr. Şerif Aktaş gibi alanında kıymetli isimlerin bizzat kaleme aldığı 72 bildiri yer alıyor. Basılan kitabı incelediğim vakit 27 yıl önce nasıl bir dönem olduğunu, kültür gündeminde nelerin mesele edildiğini, tartışılan konuları ve bunlara karşılık çözüme dair önerileri okuyabildim. Kaynak bir çalışma olarak arşivlere geçmiş.

Malumunuz 3-5 Mart tarihleri arasında Türkiye’nin kültür politikalarına yön verilmesi amacıyla Milli Kültür Şurası üçüncü kez bir araya getirildi. Heyecanlı idik, çünkü aradan 28 yıl geçmişti ve kültür politikalarına dair çözüm bekleyen konularımız birikmişti. Açılış konuşmasını yapan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, “Şura Sonuç Raporu’nun, kültür ve sanat politikalarımızın geleceğine ışık tutmasını, yeni bir kültür hamlesine vesile olmasını temenni ediyorum.” dedi ve şöyle devam etti: “İrfandan yoksun bir kültür, açık konuşayım, hamallıktan başka bir şey değildir./Bize düşen, günümüzün ihtiyaçlarıyla yeniden yorumlayarak kültürümüzü ihya etmek, ayağa kaldırmak, geleceğe taşımaktır. Bunun için, teslimiyeti değil tahkimiyeti esas alan bu yaklaşımla, milli kültürümüzü yaşatma ve geliştirme yolunda üzerimize düşenleri hep birlikte yapmalıyız.” Sonrasında eski Kültür Bakanımız Nabi Avcı konuşmalarını gerçekleştirdi ve üç gün boyunca sabahtan akşama kadar herkes ilgi sahasına göre komisyonları dinledi, görüş bildirdi. Bende derdimiz tiyatro olduğu için Sahne Sanatları Komisyonu’nu takip ettim. Komisyon üyelerinin sundukları bildiriler katılımcılar tarafından yorumlandı, tartışmalar oldu, bazen bir madde üzerine saatlerce konuşuldu. Yazılı tebliğlerin dışında oturumlardan video ve ses kaydı alındı.

Lakin bu hafta elimize geçen 3. Milli Kültür Şûrası’na dair basılan kitabı görünce şaşırdık! Sadece komisyonların sonuç raporlarına yer verilmiş, bir de komisyon üyelerinin geniş biyografileri… Cumhurbaşkanımızın ve eski Kültür Bakanımız Nabi Avcı’nın konuşmalarının tam metni dışında internete konulan bilgilerden fazlası değil maalesef. Bildiriler nerede peki?

17 başlık altında 17 komisyondan kurulmuş, bu komisyonlarda 170 kültür insanı bildiler sunmuştu. Yazılı olarak hazırlamayanlarda vardı tabi ama dediğim gibi ses ve video kaydı alındı her oturumdan. Sonuç raporlarına yansıyan maddelerin detaylarını, niçin ve nedenlerini algılamak için bildirilerin kitabın içerisinde yer alması icap ederdi diye düşünüyorum. Bu alanda özellikle arşiv çalışmasını önemseyen biri olarak eleştiriyorum bu durumu, yoksa kimseye iş öğretmek haddimiz değildir.

Değerli yönetmen Nazif Tunç hocamızın bu duruma dair eleştirileriyse mevzuyu özetler nitelikte: “3. Milli Kültür Şurası ‘Şura Kitabı’ geldi. Cumhur Reisimizin ‘sanat tamimi’ sayılacak açılış konuşması dışında keşke evvelkiler gibi saklanacak, ölçü alınacak dolulukta olsaydı. Hiç olmazsa tebliğleri arka arkaya yayınlasalardı da birileri Milli Kültür için ne düşünmüş, ne tartışmış, gönlünden ne geçirmiş, bizden sonra geleneklere bir ‘söz’ kalsaydı. Bizden sonra gelenlere sadece yazık kalacak!… Kiralık Konak romanı şu cümleyle biter: “Fakat, Seniha sadece güzel ve süslüydü…”