Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a ve ailesine yapılmadık iftira ve itibar suikastı kalmadı!
İnanan halkımıza yönelik yapılan dini tebliğ, bilgilendirme ve ibadet faaliyetini sabote eden, hedefe koyan ve saldırgan tutum izleyen medya kurum ve kişileri kınıyorum!
Filistinlilerin tamamının katledilmesini kendi dinlerince hak gören, Gazze’de yaşayan masumların böcek mesabesinde olduğunu söyleyen ve Filistinli olan herkese tecavüzün ibadet olduğunu salık veren sapık Si-yonist Y-ahu-di inancına tek söz söylemeyen, uluslararası hukuka ve sözleşmelere aykırı olduğunu haykırmayan sözüm ona “tanınmış kişiler” çıkmış, Diyanet’in hutbesinin ülke anayasasına aykırılığından bahsediyor.
Önce bazı hususların altını çizeceğim ardından dinin miras hukukuna bakışına ve Diyanet’in duruşuna değineceğim.
*
HER HAFTA HUTBELERİ TAKİPLE GÖREVLİ “MİLİTAN DİYANET MUHABİRLERİNE” SÖYLÜYORUM;
1-DİB’nın görevi; İslam dininin emir ve yasaklarını Sünni çerçevede Ayet ve Hadis bağlamında, olduğu gibi -ne eksik ne fazla- halka iletmektir.
Diyanet’in işi; sözde sanatçı, gazeteci, akademisyen veya siyasetçilerin gönlüne göre beğenecekleri bir metin yazmak değildir.
Dolayısıyla DİB, yayınladığı hutbeleri sizin beğenip beğenmemenizle ilgilenmez.
2-Sağdan yaklaşarak hutbeler üzerinden “güzel ama şurası olmamış” tadında yorum yazanlar şunu iyi bilsinler; dinimize göre Ayet’i Kerime’lerin ve Hadis-i Şerif’lerin bir tanesini bile kabul etmemek din dışına çıkmak demektir. Din, bütün haliyle kabul edilir ve iman edilir. "Şu çağda başörtüsü olur mu? Yoğun iş hayatı içinde beş vakit namaz mı kılınır? Miras konusu olmamış!.." gibi yorumlar yapıp da Müslüman kaldığına inanan varsa kendilerini Diyanet İşleri’nin ALO 190 Fetva Hattı’na yönlendiriyorum. Bir sorsunlar bakalım, hala İslam halkasında mı yer alıyorlar?
3-Kaldı ki sosyal medyada yapılan eleştirilerin yüzde sekseninin din dışı ekiplerce, gayrı milli unsurlar tarafından ve yurt dışından fonlanan çevrelerce yapıldığı çok net görülmekte. Hedef; toplumu dinden uzaklaştırmak, İslam çimentosunu çökertmek, aileyi yok etmek, toplumu bölmek ve Anadolu’yu Siyonist Haçlılara teslim etmektir. Çok iyi biliyorlar ki ‘din duygusu ve pratiği olan Türk halkı’ asla ve kat’a bu toprakları başkasına bırakmayacaktır. Yani demem o ki; vurdukları yer Diyanet ama hedef Anadolu coğrafyasıdır.
Kalan yüzde 20 ise; akılları iğdiş edilmiş, tasavvurlarında yerli anlayıştan nasipsiz, dini bilgiden yoksun ama kendini entelektüel sanan biçarelerden oluşmakta.
*
MİRAS DIŞI BIRAKILAN KIZLARDAN BİHABERLER!
Diyanet hutbesinde esasen kul hakkını esas alıyor. Kul hakkına giren davranışları sıralıyor. Bu bağlamda miras konusunun da bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini anlatıyor. Önce kız çocuklarının mirastan mahrum bırakılmasının büyük kul hakkı olduğunun bilgisini veriyor.
Hutbeyi eleştirenler halkın gerçeklerini ne kadar takip ediyor acaba?
Şu an Türkiye’de geçerli olan ve İsviçre’den alınan Medeni Kanun kapsamındaki Miras Hukuku hükümleri köylerde, kasabalarda ne kadar tatbik ediliyor?
Fildişi kulelerinde oturanlar bilmez.
Halihazırda Doğuda, Güneydoğuda ve iç Anadolu’daki bazı illerimizin kasaba ve köylerinde çoğu kadın mirastan yoksun durumda. Sıfır miras! Bu durumda mahkemeye gidip haklarını savunacak pozisyonda da değiller. Diyanet İşleri Başkanlığı, hutbede erkeklere diyor ki; sakın ha kadınları mirastan yoksun bırakmayın.
Sonrasında da kadınlara dönüp; siz de dinin size emrettiğinden daha fazlasını istemeyin!
Diyanet İşleri Başkanlığı dini çerçeve kapsamında “kadınlara hakkınızı isteyin” diyor.
Bizim “havalı” ve tanınmış tayfa da dinin kadına yarım miras hakkı vermesini eleştiriyor.
1-Dini hükümler eleştiri konusu olmaz. Çünkü emrin kaynağı İlahi kapsamdadır.
2-İnanan insanlar inandıkları çerçevede hak talep edebilirler. Bu bir özgürlük alanıdır. İnanan insanlara “senin inancını beğenmedim, sen ille de İsviçre’den getirilen Medeni Kanun’a tabi olmalısın, Diyanet de kanunlardan farklı olan dinin emirlerini söyleyemez/anlatamaz, anlatırsa aşağılar ve saldırırız” demek; şiddetin, nobranlığın, faşistliğin çok farklı bir boyutudur.
Bu yaklaşım bana başörtüsü emrini beğenmeyip bunu inkar eden ve başörtülü kızları üniversiteye layık görmeyen tek-tipleştirici faşist zihniyeti hatırlattı. Bakınız aynı refleks bu! Basite indirgeyemeyiz ve görmezden gelemeyiz!
Benim nasıl giyineceğime kimse karışamazsa, miras hukukunda da hangi kaynağa tabi olacağıma kimse karışamaz ve dayatamaz!
Açıkça buradan yazıyorum. Kök aileme de buradan açık ilanımdır; Miras hukukunda İslam hukukunu tercih ediyor ve zamanı geldiğinde bu şekilde taksim edilmesini istiyorum.
*
İSLAM DİNİNDE AİLE İÇİ MATEMATİK VE EKONOMİ
Miras konusunu daha fazla konuşmalıyız. Bu konu toplum içinde daha fazla gündem olmalı. Sivil toplum da bu konuda bilgilendirici olmalı.
Dinimize göre kadına eğitim farzdır. Kadın sosyal hayatın içinde ve merkezinde olmalıdır. Ve fakat bununla birlikte çalışmak ve hayatını idame ettirecek ekonomiyi kendisinin oluşturması şart değildir. Bir kadın, düşünün bir meslek edinmiş ama çalışmak istemiyor. Bununla birlikte sivil toplumda aktif olarak hayata değer katmayı tercih ediyor. Olabilir mi, olabilir. Hakkı mıdır, hakkıdır. Peki bu kadın, ekonomisini nasıl oluşturacak? Dinimize göre kadının tüm giderleri babası ve erkek kardeşi tarafından karşılanır. Kadın evliyse eşi tarafından karşılanmak durumunda. Bu işleyiş; kadın üzerindeki stresi minimuma indirerek erkeklere mesuliyet yüklemektedir. Kadın artı olarak çalışmak isteyebilir. Bu durumda da kadının kazandığı para üzerinde kimsenin hakkı yoktur. Kadın kazandığını istediği gibi harcar, kimseye bağlı değildir. Dini kapsamda ekonomik olarak kadına verilen diğer bir hak ise; mehirdir. Kadın evlenirken müstakbel eşinden istediği kadar mal, altın, gayrimenkul isteyebilir. Bu kadının hakkıdır. Boşanma olsa bile bu kazanım, kadın için kalıcıdır.
Miras hukuku da dinen şu şekilde tanzim edilmiştir; çocuklar arasında erkek çocuk iki, kız çocuk bir hak alır.
İslam hukukunun ortaya koyduğu sistemi, totalde bu şekilde incelediğinizde en mükemmel adaletin bu şekilde tezahür ettiğini görmekteyiz.
*
YOZLAŞMANIN PANZEHRİ; DİNİ AHLAK VE YAŞAM TARZIDIR
Hutbeler cuma günleri milyonlarca Müslüman’a ulaşıyor. Çok kritik önemi haiz bir işleve sahip.
İşte bu nedenle didik didik ediliyor.
Bu konuda bir Müslüman olarak ancak şuna bakarım; Diyanet İslami çerçeveyi hiçbir otoritenin baskısı altında kalmadan, Ayet ve Hadis ışığında mı yansıtıyor? Şu süreçte gönül rahatlığıyla “evet” yanıtını verebiliyoruz.
İşte o zaman ben de adeta haykırıyorum; Diyanet’i sonuna kadar destekliyorum.
Toplumun en büyük sorunu yozlaşma ve çürümedir. Ve bunun tek çaresi daha fazla dini bilgi, ahlak ve dini yaşam tarzıdır.