İsrail’deki muhalefet partilerinden Evimiz İsrail partisinin lideri ve eski maliye ve savunma bakanı Avigdor Lieberman, 5 Haziran’da İsrail’in devlet kanalı Kan’a verdiği mülakatta, “İsrail güçlerinin başbakan Netanyahu’nun talimatıyla Gazze’de Daeş gibi terör örgütlerinin veya çetelerin kurulmasına ve silahlandırılmasına destek olduğunu, bunun güvenlik kabinesinin onayından geçmediğini ve iç istihbarat örgütü Şin Bet’in şefinin konuyu bildiğini ancak muhtemelen genelkurmay başkanının bu konudan haberdar olmadığını” söylemiştir.
Aslında uzun bir süredir Gazze’de bu şekilde çetelerin ortaya çıktığı ve bu çetelerin İsrail ordusunun da göz yummasıyla, hem Gazze’ye gönderilen insani yardımları çalıp kara borsada sattıklarını hem de halka baskı uyguladıkları yönünde haberler duyuyorduk. Hatta İsrail’deki Haaretz gazetesi de, 11 Kasım 2024 tarihinde “İsrail ordusu, Gazze'deki çetelerin yardım kamyonlarını yağmalamasına ve sürücülerden koruma ücreti almasına izin veriyor” şeklinde bir haber yapmış ancak o vakitler bahse konu çetelerin kim olduğu veya nasıl bu şekilde hareket edebildiklerine bir anlam verememiştim.
Bahse konu haberde, “İsrail ordusunun Gazze'deki çetelerin yardım kamyonlarını yağmalamasına ve sürücülerden koruma ücreti almasına izin verdiği” belirtiliyor ve bu yağmacı çetelerin her kamyondan 4.000 dolarlık bir “koruma ücreti” aldığını, eğer bu para ödenmezse de tırlara el konulup içindeki yardım malzemelerinin karaborsada satıldığı belirtiliyordu. Hatta bu çetelerin faal olan tek ATM’den para çekmek isteyen insanlardan zorla komisyon aldığı ve her türlü malzemeyi Gazze’ye sokarak karaborsada sattıkları da bu haberde yer alıyordu.
Malumunuz olduğu üzere Gazze 7 Ekim 2023’ten beri devamlı suretle bombalanıyor ve İsrail askerleri de Gazze’de bırakın herhangi birinin silahlı olarak dışarı çıkmasına, insanların ihtiyaçlarını karşılamak için bir yerden bir yere gitmesine bile izin vermiyor. Hatta sokağa çıkanlar da keskin nişancılar tarafından keyfice katledilmekte. Öyleyse haberde bahsedilen çeteler nasıl oluyor da silahlarla sokaklara çıkabiliyor ve baskınlar düzenleyip, hırsızlık yapıp insanlara zulüm edebiliyorlardı?
Bu konudaki merakımız, Lieberman’ın iddialarına cevap veren İsrail’in bebek katili ve soykırımcı başbakanı Netanyahu’nun konuyla ilgili açıklamaları sonrasında giderildi. Zira Netanyahu, X platformu üzerinden konuyla ilgili bir video yayınlayarak, Lieberman’ın iddialarına cevap verdi. Netanyahu, “İsrail, tüm güvenlik birimlerinin yöneticilerinin tavsiyesiyle, Hamas'ı yenilgiye uğratmak için çok çeşitli yöntemler kullanıyor” diyerek, bir taraftan Lieberman’ın iddiasını doğrularken, diğer taraftan da, “Gazze'de Hamas'a karşı çıkan aileleri harekete geçirdik. Bunun nesi yanlış? Sadece İsrailli askerlerin hayatını kurtarmaya çalışıyoruz. Bunu açıklamak sadece Hamas'ın yararına olur, ama Lieberman bunu umursamıyor.” diyerek de, bunun İsrail’in güvenliği ve Gazze’deki hedeflerine ulaşmak için yapılan bir işlem olduğunu itiraf ediyordu.
Ancak hatırlarsanız şimdiye kadar İsrail hep Gazze’ye giren insani yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaşmadığını, bilakis bu yardımların Hamas tarafından çalındığını iddia ediyordu. Hatta bu sebepten dolayı, henüz 19 Ocak’ta yürürlüğe giren ateşkesi bozmadan evvel, Mart başında insani yardımların Gazze’ye girmesini engellemişti. 18 Mart’ta da zaten ateşkesi ihlal etmiş ve yeniden saldırılara başlamıştı. İsrail, uluslararası toplumun Gazze’deki insani drama hassasiyet göstermesi üzerine, sözde bu yardımları düzenlemek ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak için adı Gazze İnsani Yardım Fonu olan paravan bir vakıf kurdurtmuş ve insani yardımların dağıtılması için de bir Amerikan şirketiyle anlaşma yapılmıştı.
Geçen hafta köşemize taşıdığımız bu konunun, bu hafta ortaya çıkan gerçeklerle nasıl bir bağı olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyordur sanırım?
Böylelikle İsrail’in Gazze’ye insani yardımların girmesini engellemesinin ardındaki gerekçenin Hamas değil, bizzat İsrail tarafından kurdurulan ve silahlandırılarak, İsrail ordusunun koruması altında Gazze’de haydutluk yapan çeteler olduğu ortaya çıkmış oluyor. Yani İsrail’in bir kez daha tüm dünyaya yalan söylediği, dünyayı kandırdığı ortaya çıkmıştır.
Buraya kadar anlaşılmayan bir şey yoktur diye düşünüyorum. Yine de insanın aklına bu çetelerin veya terör örgütlerinin kim olduğu, motivasyonlarının ne olduğu veya dört tarafı çevrili olan ve 24 saat havadan izlenen Gazze’de nasıl böyle rahatlıkla faaliyet gösterebildikleri şeklindeki sorular geliyor ve bu sorular da aklımızı kurcalamaya devam ediyor haliyle.
Öyleyse bu karışıklığı gidermek ve resmi daha net bir şekilde ortaya koymak için, Netanyahu’nun itiraflarından sonra ortaya çıkan yeni detayları da hesaba katarak, Gazze’de faaliyet gösteren İsrail destekli bu çeteler mevzusunu açıklamaya çalışalım.
Öncelikle Gazze’de birden fazla bu gibi çete olduğunu belirterek başlayalım. Bunlardan en çok bilineni ise yaklaşık üç yüz kişilik bir insan kaynağı olduğu söylenen Yaser Ebu Şebab’ın çetesidir. İsrail ordu radyosunun haberine göre İsrail, Hamas’tan ele geçirdiği bazı silahları Ebu Şebab’ın çetesine vererek, onlardan Hamas ile mücadele etmelerini ve insani yardımların girişine ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasına izin vermemeleri istemiş.
İsrail’in taleplerini yerine getirmeleri karşılığında da, özellikle Refah bölgesinde faaliyet göstermelerine ve bu bölgeyi kontrol etmelerine izin verilmiş. Yani bildiğiniz İsrail adına taşeronluk yapan işbirlikçiler haline getirilmişler. Hem de kendi halkına ihanet ederek…
Zaten Hamas tarafından yapılan açıklamada da, Gazze’de sadece işgalci İsrail’in askerleriyle değil, başta Yaser Ebu Şebab çetesi olmak üzere İsrail’in mankurtlaştırdığı bazı terör gruplarıyla mücadele edildiği belirtilmiştir. Bu grupların ateşkesin uygulandığı dönemlerde ortadan kaybolduğunu ama İsrail’in tekrar saldırmasıyla birlikte tekrar ortaya çıktıklarının belirtildiği açıklamada, bu çetelerle mücadele etmek üzere Mart 2024 döneminde “Ok Birimi” adı verilen bir güç oluşturulduğu ve bu gücün zaten çok zor koşullarda hayatlarını idame ettirmeye çalışan Gazze halkını korumak üzere muhtelif yerlerde konuşlandırıldığı bildirilmiştir.
Ancak İsrail askerlerinin bu çeteleri görmezden gelirken, asayişi sağlamaya çalışan Ok Birimi güçlerini hedef alarak, Gazze’de kendilerinin izni dışında bir otoriteye izin vermeyeceklerini göstermeye çalıştıkları anlaşılmaktadır. İsrail’in bu çetelerin yaptıklarını da Hamas’a mal ederek, Gazze halkı ile Hamas’ın arasını açmak istediği, hatta bu gibi hamlelerle halkı Hamas’a karşı isyan etmeye zorladığı anlaşılmaktadır.
İşin bir diğer ilginç yanı ise, Yaser Ebu Şebab çetesinin çoğu üyesinin ya eski Daeş militanı olması ya da daha önce işlemiş oldukları hırsızlık, gasp, yağma ve cinayet gibi suçlar nedeniyle hapiste iken 7 Ekim’de başlayan İsrail’in saldırılarından sonra serbest kalan kişilerden oluşmasıdır. Yani İsrail bu kriminal tipleri özellikle seçmiştir. Öyle ya kendi toplumuyla anlaşamayan, hatta toplumdan dışlanmış kişileri seçerek, onları kendi toplumlarına karşı bir silah olarak kullanmak ta ancak İsrail’in aklına gelirdi!
Ancak unutulmaması gereken bir husus var ki, İsrail’in bu yaptığının hukuki karşılığı, resmen “teröre destek vermek” demektir. Dolayısıyla İsrail’in teröre destek veren ülkeler listesine eklenmesi ve derhal yaptırım uygulanması gerekmektedir.
Zira teröre destek vermenin aması, fakatı yoktur. Yani sırf Hamas’ı ortadan kaldırmak için tüm dünya tarafından terör örgütü olarak kabul edilen Daeş’in eski üyelerini devşirip, bunları silahlandırırsanız bunun adı “teröre destek vermek” olur ve bunun karşılığında da tıpkı bir zamanlar ABD tarafından haydut devlet olarak damgalanan ve buna istinaden de çok şiddetli baskılara ve yaptırımlara maruz bırakılan; Sudan, Libya, Suriye, Küba, Kuzey Kore ve İran gibi yaptırımlara maruz kalmanız gerekir.
Bakalım AB ve özellikle de ABD, Netanyahu’nun Gazze’de Daeş kalıntısı terörist yapılar oluşturması ve bunları desteklemiş olması hasebiyle, İsrail’i teröre destek veren veya diğer bir tabirle haydut devlet kategorisine alıp, gereğini yapabilecek mi?
Yoksa şimdiye kadar ki çifte standartlarını devam ettirip, “benim teröristim iyidir” mantığıyla hareket edip, bütün dünyanın mustarip olduğu terör belasındaki rollerini zımni olarak kabul mi edecekler?