Hak, hukuk, adalet, özgürlük ve eşitlik gibi hamasi sözlerle ortaya çıkan bu oluşumlar, kimi zaman bir kişinin, kimi zaman bir derneğin veya vakfın, kimi zaman da bir partinin adıyla yer bulmuştur toplumda. Çabucak ezberlenip, dillere pelesenk olabilecek sloganlarla ortaya çıkan bu zevat, toplumun istiklali ve istikbali adına olumlu herhangi bir projeye de imza atmamıştır. Bugünkü yazımızda İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluşu, palazlanması ve sonuç olarak Osmanlı’yı parçalamasını anlatmaya gayret ettik. 

Siyonistler tarafından kurulmamış olsa da, daha sonraları onlara hizmet etmekten imtina etmeyen bir grup vardı. “Jön Türkler” olarak anılan bu oluşum, 19. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkmıştı. Uzun müddet Osmanlı topraklarında yetişmiş, devlet idaresine karşı gelmiş ve yabancılar tarafından yönlendirilmiş ihtilalcilerin buluşma noktası olmuştu. Milliyetçilikten ziyade Osmanlıcılık kavramını savunan ve azınlık hakları üzerinde çalışmalar yapan gruba “Yeni Osmanlılar” ve “Genç Türkler” de denildi. Avrupalıların onlara verdikleri Fransızca “Jeunes Turcs” ismiyle meşhur oldular.  

Avrupa’nın çeşitli ülkelerine dağılmış Jön-Türkler, Osmanlı tahtındaki Sultan Abdülhamid Han’a muhalefeti meziyet olarak benimsemişti. Sultan’ı tahttan indirmek için her yolu mubah gören bir zihniyete sahip olan Jön-Türkler, kendilerine verilen desteğin önüne sonuna bakmadan hareket eden bir güruhtu. Dünden bugüne dünyayı yönetme sevdasından bir dirhem taviz vermeyen Siyonistlerin, Jön-Türkler’i kullanması zor olmamıştı. Jön-Türkler’in eliyle Siyonistlerin kurdurduğu cemiyetin adı İttihat ve Terakki’dir. Günümüz Türkçesiyle “Birlik ve İlerleme Derneği” manasına gelen İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin temeli İstanbul’un Askeri Tıbbiyesi’nde, 1893 yılında atılmıştır. Dr. Abdullah Cevdet, Dr. İshak Sükuti, Şerafettin Mağdumi ve İbrahim Temo gibi isimler, İttihat ve Terakki’nin kurucuları arasındadır. Ayrıca bu cemiyet, Türkiye’de kurulan ilk siyasi parti olarak da bilinir. İttihad-ı Osmani olarak 21 Mart 1889 tarihinde gizli olarak kurulan bu cemiyet, daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti adını alarak yoluna devam etmiştir. Cemiyet kurulurken İtalyan Carbonari Teşkilatı örnek alınmıştır.  

EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK VE İSTİBDADA DİRENMEK!

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin başlıca amaçlarını sıralayacak olursak, “Meşrutiyet yönetiminin yürürlükte kalmasını sağlamak”, “Eşitlik, özgürlük, can ve mal güvenliğini önemseyen yönetim şeklinin kurulması için çalışmak” ve “İstibdada direnmek” diyebiliriz. Elbette bunlar görünen amaçları. Gizli amaçları ise daha sonra ortaya çıkacaktır. İttihat ve Terakki, kısa sürede büyüyerek ülke geneline yayılmıştır. Özellikle Paris ve Kahire’de cemiyet adına yayın yapanların arasında askeri öğrenciler, memurlar ve subaylar da vardı. Yayınların akabinde İstanbul yönetimi harekete geçmiş, soruşturma başlatmış ve birçok isim tutuklanmıştı. Bunlardan bir kısmı sürgüne gönderilmiş, bir kısmı da hapsedilmişti.  

ÇAPULCU SÜRÜSÜ İSTANBUL’DA KATLİAM YAPTI 

Meşrutiyetin ilanından sonra ülkede parti kavgaları gündeme gelmiş, zamanla iç karışıklıklar baş göstermişti. En büyük karışıklık ise 31 Mart Vakası olarak tarihe geçen ayaklanmaydı. (12-13 Nisan 1909) Bu ayaklanmayı fırsat bilen İttihat ve Terakki’nin Balkanlarda oluşturduğu Hareket Ordusu, 14 Nisan 1909 günü yola çıktı. Hareket Ordusu’nda Arnavut, Bulgar, Rum, Sırp, Makedon vb. milletlerden oluşan gönüllü birlikleri (!) bulunuyordu. Gönüllüleri idare edenler arasında Sandanski, Paniça, Çirçis, Kapitan Keta, Krayko gibi Meşrutiyet’ten önce devleti Balkanlarda uğraştıran çete reisleri yanında Resneli Niyâzi, Eyüp Sabri gibi önde gelen Meşrutiyetçiler de bulunuyordu. İstanbul kapılarından içeri girdiği anda kıyım ve yıkım başlamış oldu. Çatışmalarda Hareket Ordusu’ndan 49 kişi öldü, 82 kişi yaralandı İstanbul’daki Taşkışla, Davut Paşa ve Taksim (bugünkü Gezi Parkı) kışlalarında bulunan onlarca asker katledildi. Hareket Ordusu’nun çapulcuları, Yıldız Sarayı'nı basıp milyonlarla ifade edilen ziynet eşyasını ve parayı yağmalamış, sarayda tahribata yol açmışlardı. Sonraki aşamada yapılan yargılamalarla 70 kişi idam edilmiş, yüzlerce kişi de hapis ve sürgün mahkûmiyetine layık görülmüştü.

Çapulcu sürüsü, İstanbul’a gelmiş, ayaklanmayı sözde bastırmıştı. İttihat ve Terakki’nin sözde ordusunun ikinci icraatı hükümetin değişmesini sağlamak oldu. Böylece, Osmanlı Devleti, Talat, Enver ve Cemal paşaların eline kalmıştı.

Hareket Ordusu'nun İstanbul'da tamamen hâkim olmasıyla birlikte, Sultan Abdülhamid Han’ın, tahttan indirilmesi konusu gündeme geldi. Kendisini güvende hisseden Meclis-i Mebusan 25 Nisan'da Ayasofya yakınındaki kendi binasına geri döndü ve 27 Nisan 1909'da bu konuyu görüşmek üzere toplandı. Sultan Abdülhamit'in hilafet ve tahttan indirilmesi oy birliğiyle kabul edildi. Abdülhamit'in yerine kardeşi Veliaht Mehmet Reşat Efendi’yi getiren Meclis, bu kararı Abdülhamit'e bildirmek üzere dört kişilik bir kurul oluşturdu. Abdülhamit, Selanik'e sürgüne gönderildi. İttihat ve Terakki Fırkası, Anayasanın kabul edilip İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte iktidarı denetleyen bir siyasî parti halini almış; 1913 yılındaki Bâb-ı Âli Baskını’ndan sonra ise yönetimde hâkim olmuş, kendini feshettiği 1918 yılına kadar da ülkeyi yönetmiştir.

İttihat ve Terakki belâsının, melanetleriyle ilgili yazımıza önümüzdeki hafta devam edeceğiz inşallah.