Biz Türkler Pakistan’ı çok severiz. Belirli yaşın üzerindekiler. “Cive Pakistan-Çok yaşa Pakistan” sözünü bilir, bir Pakistanlı ile karşılaştıklarında sevgi gösterisi olarak ifade ederler. Pakistan’a gidince dil ile olan muhabbetimizin daha derin kökleri olduğunu öğrendim. Urduca Dili’nin isim kökeninin Türkçe ordu kelimesinden neşet ettiğini ve bu dilde 5 bin Türkçe kelime olduğunu duyunca hayretim daha da arttı. Sonra geçmişe gidince Türklerin ve Türkçenin bu coğrafyada bin yıldan fazla hikâyesi olduğunu gördüm. Gazneliler, Delhi Türk Sultanlığı ve Babür İmparatorluğu gibi devletlerle burası bin yıl Türkler tarafından yönetilmiş.

Pakistan, 240 milyonluk nüfusuyla Endonezya’dan sonra dünyanın en fazla nüfuslu ikinci Müslüman ülkesi. 1858 yılına kadar Babürler tarafından yönetilen Hindistan İngiliz işgaline uğradı. 1947 yılında Pakistan ve Hindistan olarak iki devlet ortaya çıktı.

Mahatma Gandi devletin ikiye bölünmesine karşı çıkmıştır. Hatta meşhur sözü “Beni ikiye bölün, ülkeyi bölmeyin” diye engellemeye çalışmasına rağmen Hinduların Müslüman katliamlarını hızlandırması nedeniyle ayrışma kaçınılmaz olmuştur. Hala Hindistan’da 200 milyondan fazla Müslüman’ın yaşadığı tahmin ediliyor. Bu sayının çok daha yüksek olduğunu ifade edenler de var. Hindistan’da Müslümanlarla konuştuğumda “Pakistan ve Bangladeş ayrılmasaydı Hindistan dünyanın büyük Müslüman ülkesi olurdu” diye yorumlar dinledim. Hint Müslümanları Çanakkale Savaşı’nda cepheye sağlık ekibi göndererek Osmanlıya destek vermiştir. İngilizlerin İstanbul’u işgali de Hindistan’da geniş protestolara neden olmuştur. Hint Hilafet Hareketi, Kurtuluş Savaşımızı desteklemek maksadıyla topladığı yardımları Ankara’ya ulaştırmıştır.

Pakistan’da Türk izlerinin en belirgin olduğu bölge Pencap Eyaletinin Başkenti Lahor’dur. Babürlülerden kalma iki nadide eserden söz etmeden önce Pakistanlı dostlarımız bize bir sürpriz yaptılar. Pakistan-Hindistan sınırına gittik. Lahor’dan biraz uzakta bulunan kapı bir sınır kapısından ziyade kaleyi andırıyor. Son Pakistan Hindistan savaşından sonra çevre ve yollar yeniden düzenleniyor. Büyük ve heyecanlı, ellerinde Pakistan bayrakları olan kalabalıkla sınır kapısına geldik. Sınır geçiş kapısının yanı sıra tel örgülerle ayrılmış, Hindistan tarafında pirinç tarlaları var. Sınırın sıfır noktasında bizi boyları 2 metreyi geçen geleneksel kıyafetli Pakistan askerleri karşıladı. İçeride iki tarafın anfi-tiyatro tarzında gösteri izleme mekânları var. Sınır iki taraftan demir parmaklıklarla ayrılmış, ortada iki ülkenin bayrağı var. Askerleri ve halkı coşturan çalgıcılar, davulcular gösteri yapan askerlerin sinir savaşına eşlik ediyorlar. İki taraf da nefesleri ile çıkardıkları sesle birbirini bastırmaya çalışıyor. Dev askerler farklı hareketler yaparak birbirleriyle adeta hareket dalaşı yapıyorlar.

Babür İmparatorluğundan kalma Badşahi (Padişah) Camii ve Vezirhan Camii eski Lahor bölgesinde bulunuyor. Padişah Camii, Şah Cihanı deviren 6. Babür İmparatoru Evrengzib tarafından 1674 yılında yapılmış. İç mekânı küçük ve dar olan caminin açık alanıyla beraber 100 bin kişinin ibadet yapacağı bir kapasiteye sahip. Kırmızı rengi ve zarif süslemeleriyle göz kamaştırıyor. Vezir Han Camisi’ne ulaşmak için ise oldukça meşakkatli bir yol kat ettik. Dar sokaklarda 3 tekerlekli rikşaların, motosikletlerin, araçların ve yayaların adeta maratona çıktığı dar çarşıların arasında bir şah eser daha Vezir Han Camii… Bütün bu karmaşanın içinde bir huzur adası ama bakıma ihtiyacı var.

Pakistan’da ortak tarihimize ait çok iz bulunuyor. Bütün bu ortaklıkları dikkate alarak Pakistan Türk Devletler Teşkilatı’na üye olsa iyi olmaz mı?