Henüz vakit varken. Her şey yerli yerindeyken. Tekvir edilmemişken alem. Elem kapında nöbet tutmuyorken. Ve gecenin bekçisi mehtap, ağarıyorken tüm berraklığıyla.

Fırtınasıyla, nazıyla, dalgasıyla deniz. Yıldızlar… Güzel günün habercileri, tüm aydınlığıyla. Yani ziyasıyla, nuruyla, ışığıyla. Esip gürlemesiyle, coşkusuyla, sükunetiyle tespihteyken alem.

Niçin susmak düşüyor payına?

Sen, hiç bu kadar sen olmamışken. Başkası değilken. Yani bambaşkayken! Yolun başındayken.

Bir varmışla başlamışken, bir yokmuş dememişken.

Henüz sana selam vermemişken ecel. Melek, sura üfleyip arş-ı alayı titretmemişken.

Niçin susmak düşüyor payına?

Çoban üflüyorken kavalına. Neyzen hayat veriyorken neyine. Aşık vuruyorken sazının teline.

Yer ve gök, gök ve yer hiç bu kadar yekpare değilken. Karışmıyorken, denizin tatlısı tuzlusu.

Bir milim şaşmıyorken, evren. Devran her an dönüyorken.

İsrafil henüz oyuna katılmıyorken. İpler senin elindeyken yani! Sahne henüz seninken!

Niçin seyirci olmak düşüyor payına?

Yoksa  korkuyor musun? Paletindeki boya kurur resim yarım kalır diye. Mürekkep kağıdına

kavuşamadan kağıt infilak olur diye. Mürekkep vefalı, sebat etmekte ısrarlı. Her şeyin zamanı var.

Biliyor. Sen ivecen, aceleci, hercai…

Sesin titriyor. Ellerin. Kalbin. Beklemek ağır geliyor, oysa bekleyememek daha ağır.

Henüz bilmiyorsun!

Oysa sen… Ah sen… Ahsen-i takvimken!

Henüz takvimler baharı gösteriyorken. Gövden dipdiriyken yani! Hani sen bu kadar güzelken.

Baş döndürüyorken. Hilkat, bütün cömertliğiyle önündeyken.

Tozu dumana katıp, yürüyebiliyorken hakikate. Davan seni güçlü kılabiliyorken.

Haklı olduğun için güçlüyken. İçinde saklı cennet varken… Sen ve O, O ve sen bu kadar iç içeyken. Ab-ı hayat, senin içindeyken.

Niçin susmak düşüyor payına?

Ve içinde binbir renkte açıyorken lalezarlar…

Sen olanca güzelliğinle, başında haleler. Sen olanca güzelliğinle, ellerinde laleler…

Ellerinde laleler, yağmur yağıyorken. Ol emriyle güneş yerini alıyorken. Takıyorken sema, renkli gerdanlığını. Her dem yeryüzü ayetleri iniyorken. Halden hale geçiyorken alem.

Niçin  susmak düşüyor payına? Oysa şair demiyor muydu? Şair diyordu:

“Konuş, dudakların özgürdür senin.

Konuş, bu senin kendi dilin

Konuş, bu senin kendi gövden.

Konuş, yaşamın hâlâ senindir.”

Konuş, bu kısa zaman yeterince uzundur.

Gövdenin ve dilin ölümünden önce:

Konuş, çünkü gerçek henüz ölü değil,

Konuş, konuş,

Ne söyleyeceksen, söylemelisin.’’

Konuş! Henüz vakit varken…