Kötülüğün giderek daha fazla hayatımızda yer etmesine, adeta sıradanlaşmasına müsade mi ediyoruz acaba?

Öyle bir noktaya geldik ki, sanki kötülük, iyiliğin önüne geçiyor, onu bastırıyor gibi bir his var içimde.

Toplum olarak, en temel insani değerlerin ayaklar altına alındığı, şiddetin ve vicdansızlığın kol gezdiği olaylara ne yazık ki sıkça tanık oluyoruz.

Daha da endişe verici olanı, bu tür olumsuzluklar karşısında bazen gözlenen o ürkütücü kayıtsızlık, o kanıksanmışlık hali.

Hukuk ve adaletin caydırıcılığına dair soru işaretleri tam manası ile giderilmiş değil.

Yapılan yapanın yanına kâr mı kalıyor acaba?

Olumsuz eylemleri gerçekleştirenlerin sergilediği pişkin tavırlar, toplum vicdanında derin yaralar açıyor.

Bu tür davranışların cezasız kalmayacağına dair inancın sarsılması, güven duygusunu zedeliyor ve insanları geleceğe dair bir karamsarlığa itebiliyor.

Elbette, tüm bu kasvetli tabloya rağmen, insanlığın o güzel yüzünü yansıtan, yürekleri ısıtan iyilik örnekleri de yaşanıyor.

Küçücük bir tebessüme, bir umut ışığına vesile olan, karşılık beklemeksizin yapılan nice güzel davranış var.

Ne var ki, bu iyilik pırıltıları, kötülüğün yaydığı o yoğun karanlıkta yeterince görünür olamıyor, sesi yeterince gür çıkamıyor gibi.

Kötü ve sarsıcı olaylara gösterdiğimiz ilgi ve tepki, iyiliği çoğaltma, güzellikleri yayma konusundaki heyecanımızı ve çabamızı çoğu zaman gölgede bırakıyor.

Tüm bu gelişmeler biz yaşarken, gözlerimizin önünde oluyor.

Bu olaylara sadece tanıklık etmiyoruz; aynı zamanda bu gelişmeler karşısında takındığımız tavırla, gösterdiğimiz duruşla da bir imtihandan geçiyoruz.

Geldiğimiz noktaya ve geçen zamana baktığımızda, endişe verici bir tabloyla karşılaşıyoruz:

Kötülük, sanki daha hızlı yayılıyor, toplumun dokusunu zedeliyor ve giderek daha fazla alanı etkisi altına alıyor.

Bizler de bu süreçte farkında olmadan değişiyor, farklılaşıyor ve belki de en önemlisi, temel hassasiyetlerimizi yavaş yavaş kaybediyor, tepkimizi yitiriyor ve maruz kaldığımız şeyi kanıksıyoruz.

İçinde sağlam ve erdemli bireylerin yetiştiği toplumlar, kötülük karşısında duyarlı olan, ona geçit vermeyen, iyiliği ve doğruluğu yücelten toplumlardır.

Bu tür toplumlarda güzel ve olumlu gelişmeler ön plandadır, takdir görür.

Kötülük ise bu tür sağlıklı ve bilinçli toplumlarda yayılacak, kök salacak bir zemin bulmakta zorlanır.

Kötülüğü kanıksamak, onunla yaşamaya alışmak, bir toplum için en büyük tehlikedir.

Bu nedenle, iyi örnekleri sürekli gündemde tutmalı, iyiliği çoğaltacak ve kötülüğün etki alanını daraltacak ciddi ve samimi adımlar atmalıyız.

Yaşanabilir, huzurlu ve adil bir toplum ancak bu şekilde, hep birlikte verilecek bir mücadeleyle mümkün olabilir.