Ülke olarak ramazanı huzurlu geçirdik. Nisanın serin ikliminde bereketli oruçlar tuttuk. Orucumuza, sahurumuza kimse musallat olmadı. 3 yıldır hayatımızın yegâne şiarı maske, mesafe, temizlik oldu. Başlarda çok zorlandık ama sonra sanki alıştık. Yasaklar kalkmasına rağmen bir kısmımız maske takmaya devam ediyor. En çok zorlandığımız kural “mesafe” idi. Bizi biz yapan özelliklerden biri de aramıza mesafe koymadan bir hayat tarzı tutturmamızdı. Virüs bazı alışkanlıklarımızı değiştirdi. Belki bundan sonra ilişkilerde mesafeyi korumaya çalışırız.
Ramazan dolayısıyla sevindiren haberlerle mutlu olduk. Arifeden bir gün önce Trabzonspor şampiyonluğunu ilan etti. Kendilerine her yerin “ Trabzon” olduğunu ifade eden taraftarlar, büyük bir coşkuyla bu başarıyı kutladılar. Diğer takımların taraftarları sıkıntı çıkarsa da sevinci gölgeleyecek büyük bir olay olmadı. Ancak makul ölçüler içinde sevinmesini de beceremediğimiz aşikâr. Sevinçte aşırıya kaçtığımız, “mesafeyi” bir türlü tutturamadığımız konulardan biri de futbol taraftarlığıdır. Güzel bir sözümüz var “Her şeyin azı karar çoğu zarardır.” Havai fişekler, yüksek sesli kornalar, bayraklar, marşlar mutluluğu belirtmenin araçları olarak karşımıza çıkıyor. Bu sembollerin de tadında kullanıldığını düşünmüyorum.
Kutlamaların en anlaşılmaz ve tehlikeli tarafı silahla yapılan gösteriler… Her yerde silah sesleri; ne oluyor yahu savaşa mı giriyoruz? Nedir bu densizlik, bu saygısızlık! Maalesef bazı yörelerimiz de düğünlerde silahla kutlama nedeniyle kaç can gitti. Kaç futbol kutlaması nedeniyle yorgun kurşunlarla faili meçhul cinayetler işlendi. Başkalarının hikâyesini anlatmak kolay gelir insana, bu defa ben size yaşadığımı anlatayım.
Pazar günü öğle saatleri sitenin güvenlik görevlisi aradı. “Abi, arabanızın arka camı patlamış, gelebilir misiniz?” Polis çağırdık, hemen geldiler. Ya yoldan geçenler ya da yandaki apartmanlardan havaya atılan kurşunlardan biri arka camı delerek arka koltuğun başlığına isabet ediyor. Üzüleyim mi sevineyim mi? Cana değil mala geldi, ben o sırada arabayı park etmiş oradan ayrılırken bana isabet ederdi, diye düşünüp sevindim. Ya da oradan geçen bir komşuya isabet edebilirdi. Komşular “Çekirdek üzerinden yapılacak balistik inceleme de silah ruhsatlı ise tespit edilir.” diyorlar. Ancak o kadar çok ruhsatsız silah var ki tespitin çok kolay olmayacağını da hatırlattılar. Sonra tutanaklar ve aracın tamiri için işlem trafiği başladı. Kasko şirketini aradım. Birkaç camcı firmanın adını verdi. Pazar ve bayram olduğu için kimse çalışmıyor. Teşebbüslerim akim kaldı. Nöbetçi eczaneler gibi nöbetçi tamircilik sistemi çok faydalı olurdu, diye düşündüm. Bir konuda başkalarına ihtiyacınız olunca insanların kalitesi ortaya çıkıyor. Aradığım servis yetkililerinin bozuk ve kaba ifade biçimleri beni bir kez daha düşünmeye sevk etti. Nerede hata yapıyoruz acaba?
Silahlanmaya karşı mücadele veren Umut Vakfının sitesine baktım. Vakıf, 2021 yılının Türkiye Şiddet Haritası’nı çıkarmış. 2021 yılında silah ve kesici aletlerle 3801 olay olmuş, 2145 kişi ölmüş. Rapor sonuç metninde herkesi göreve çağırıyor: “ …Şehir eşkıyalarının düğün, asker uğurlama ve çeşitli eğlencelerle silah kullanmasının önüne geçin. … Magandaların kurbanı olan insan ve hayvanların “huzur ve güven” içinde yaşamalarını sağlayın.”