İnsan doğal olarak en çok kendi hakikatiyle ilgilenir. Nereden gelip nereye gittiğini, ne ve kim olduğunu sorgulayıp durur. Soruların çoğunluğuna cevap veremez. Ama arayış hep devam eder.

İnsan fiziki olarak kendini diğerleri üzerinden tanınmalar. Boy, renk, eda ve endam ölçüleri hemcinslerine göredir. Vücutta insan kimliğini oluşturan en önemli organ yüzdür. İnsanın yaratılışı bir mucize olduğu gibi insanın kimliği olan yüzü de başlı başına mucizedir. İnsanı tanımlayan 5 duyu organı yüzde bulunur. Yüzünü kapattığınızda insan bedeni adeta makete dönüşür. İnsanın jest ve mimiklerinin ortaya çıkması ve estetik görünümü için insan yüzünde binlerce altın oran vardır.

İnsanın kendi yüzünü görmesi ne ifade eder?

İnsanın yaratılışına dair bir tarih vermek mümkün değildir. Ancak yüzünü ilk gördüğü yer, suyun bulunduğu dereler, çaylar, göller ya da parlak taş yüzeyleridir. İlk görüş hep ürkütücü olmuştur. Bu durum çağdaş görüntü tekniklerinin geliştiği günümüz için de geçerlidir. Ekranda kendini gören insan ilk başta bir tereddüt ve huzurluk hali yaşar.

Bilinen tarih itibariyle insanın ürettiği ilk görüntü aleti aynadır. İlk aynanın milattan önce 4000 yılında Anadolu’da üretildiği biliniyor. Anadolu insanının görünmeyi çok sevmesinin hikmetlerinden biri de bu olsa gerek. Demek ki aynaya “Söyle ayna, dünyada benden güzeli var mı?” sorusunu ilk Anadolu kadınları sorduğuna göre görünme meraklarının bugün daha çok olmasına şaşırmamak gerek.

Aynadan sonra fotoğraf ve görüntü tekniklerinin gelişmesi, insan bedenini kayıt altına alıp yarınlara bırakma gücüne erişti. Daha önce insanlar çok sevdiklerinin heykellerini yaptılar. Bir müddet sonra onları yüceltip, putlaştırıp onlara taptılar. Hz. İbrahim, Hz. Muhammed (SAV) hakikate ulaşmak için putları kırdılar.

O günün putlarının yerini ekranlardan yayınlanan nefis heykelleri aldı. Eskiden çok az sayıda önemsenen insanın heykeli yapılırken bugün herkes kendi heykelini pazara sürmüş durumda... Kim daha çok “Tık” alırsa kendini kutsal ilan edecek. Henüz yaygın olarak heykeller put mertebesine ulaşmadı. Ancak nefis heykeli galebe çalınca putlaşma tehlikesi giderek artıyor.

Heykelleri satın almaya hazır müşteriler de olunca piyasa daha da kızışıyor. Kendini kutsallaştırmak için “Daha güzel nasıl görünebilirim?” diye arayışlar başladı. O yüzden sağını solunu, kaşını, gözünü, burnunu, yüzünü daha güzel göstermek için girmedik ameliyat kalmadı. İşte size “Gerçek” dev bir ekonomi... İşin içine menfaat girince rekabet iyice kızışıyor.

Kendini pazara sunan insan daha çok psikolojik sorunlar yaşamaya başladı. Bedenine yaptığı her müdahale dengesini daha da bozuyor. Kadınlar erkekleşiyor, erkekler kadınlaşıyor, cinsler birbirine karışarak yarışıyor. Bu karmaşa ortamından çıkmak zorlaşıyor.

Hakikate ulaşmak için nefis putlarımızı maddi ve manevi olarak kırmamız gerekiyor. Onun yolu da maneviyatımızı güçlendirmekten, değerlerimizi yaşamaktan ve ilmin-bilginin çoğalmasını ise nefis pazarlamasından ayırmaktan geçiyor. Nefislerimizi cilalamaktan vazgeçip eserlerle var olmaya çalışmak insanlığı kurtaracaktır.