Siyaset için yerinde bir tabir vardır. Denilir ki; “Dosta tavsiye edilmez, düşmana bırakılmaz.

Merhum Erbakan Hoca’nın farklı kulvarlarda varlık mücadelesi verdikten sonra biraz da icbarî olarak siyasete atılıp öncü bir rol üstlenmesine kadar siyaset, Müslümanlarca mesafeli durulan bir şeydi.

Erbakan Hoca’nın, (mekanı cennet olsun) 1969 tarihinde yapılan genel seçimlerde Konya’dan bağımsız aday olmasıyla açtığı çığır, ardından dava arkadaşlarıyla birlikte başlattığı Milli Görüş hareketi, canım ülkemin makus kaderinin kırılma noktalarından biridir. Milli Görüş okulu Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı düzeyinde pek çok siyasetçi ve “adam” mezun etmiştir. Bu anlamda ‘aslında hepimiz, Erbakan’ın paltosundan çıktık’ denilebilir.

İslamcı geleneğin yetiştirdiği vizyoner siyasetçilerden biri de şu an Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı olan Mahir Ünal’dır. Mahir Ünal, lise yıllarında sosyoloji okumaya niyetlenmişken hocalarından birinin yönlendirmesiyle önceliği ilahiyata vermiş ve Marmara İlahiyattan mezun olmuştur. Başarısının makablinde, sosyoloji ile ilahiyat mündericatını tezvic ederek hadiselere bir teo-sosyolog nazarıyla bakmasının etkisi büyüktür.

Mahir Ünal, akademik kariyerinden sonra böyle bir avantajla siyasete atılmıştır.

Aynı zamanda Kahramanmaraş milletvekilliğini uhdesinde bulunduran Mahir Ünal, samimi bir hizmet aşkı taşıyan siyasetçilerimizden biridir. Memleket Fetö depremiyle sarsılıp toplumun tüm hücrelerinde yarıklar oluştuğunda, başı yenip bu yarıklardan birine gömülmeye çalışılan isimlerden biriydi, Ünal. Başarılı bir kriz yönetimiyle bu kumpasın üstesinden gelmeyi bildi.

Davutoğlu Hoca döneminde Kültür Bakanlığına getirilen Ünal, Binali Yıldırım’ın kurduğu hükümette kendine yer bulamasa da küsüp kenara çekilenlerden olmadı. Referandumda yine sokaklara indi ve seçim bölgesinde yaptığı etkili çalışmalarla, hayati neticenin elde edilmesine katkı sağladı. Ve şimdi yeniden potansiyelini millet/ümmet için değerlendirebileceği bir görevle arzı endam etti.

Onu yakından tanımayanlar, zahirle beslenen bir önyargıyla hüküm vererek  kibirli bir adam olduğu zehabına kapılabilir. Yaklaştığınızdaysa tevazuunun kitabını, derviş meşrep bir mushaftan okuduğunu anlarsınız.

Bir vakitler konuk olarak katıldığı ve benim de izleme fırsatı bulduğum bir konferansta şahitlik ettiklerim; siyasetçi benliğinin sürekli köpürtülmeye müsait ayartıcı bir hinterlantta, kendi öz niteliklerini muhafaza ederek nasıl da varlık mücadelesi verdiğinin bariz bir numunesiydi. Etrafınızı kuşatan sayısız komplimantörün, ayaklarınızı yerden kesen ve baştan çıkarıcı sitayişlerine karşı kendinizi korumak için yapabileceğiniz tek şey; bir mermi gibi size yöneltilen her övücü sözcük karşısında biraz daha hiçleşmektir, aslında.

Mahir Hoca göklerin kayıtlarından çıkmayacak bir laf etmişti orada: “Salih amel, içine benin karışmadığı ameldir.

Bu söz, serdedildiğinde artık susulması gereken yerdir.

Muhkem referanslarımız adil siyasetçilerin Allah katında eşsiz rızıklarla ödüllendirileceğine dair pek çok müjde ile doludur. Hak Teala, rızası için hayatından vazgeçen ve bunun için de siyaset gibi zor bir yolu tercih edenlerin yardımcısı olsun. Sözü, baştaki vecizeye atfederek noktalayalım.

Rivayet odur ki Hawai’deki bir tapınağın girişinde şu levha asılıdır:

İnsana cennete girmesi için bir anahtar verilmiştir. Aynı anahtar cehennemin kapısını da açar.”

Baki selam…