Bugünlerde dile getirilen konu: Aileyi Koruma Kanunu.

Evet. Yoruluyor bazen insan düşünmekten.

Ne olacak hâlimiz diye? Neslimiz nereye gidiyor diye?

Rabbimiz ayetinde “kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın,” (2 Bakara 195) diye emrederken, biz gerçekten kendi ellerimizle kendimizi tehlikeye atıyoruz.

Tabii anlatmalı ve uyarmalıyız. Allah (c.c.) böyle emretmiş. Hepimiz yanlış yapabiliriz inancımıza, örf ve âdetimize. Nihayet insanız. Ama uyarılara kulak vermemiz gerek. Yoksa bunun vebali büyük olur.

Hani tutmayacağını bildiği hâlde de insan, iyiliği emredip kötülükten yasaklaması lâzım ya! Çünkü yarın Rabbine diyeceği bir sözü olsun. Yoksa bu da büyük bir vebal!

Yüce Allah her şeyi görüp gözetendir. Yaptıklarımızın hesabını soracaktır bir gün. Bize düşen ona hazırlık olmalıdır. Bu dünya varlık-yokluk, saltanat vs. ile gelir geçer. Önemli olan o güne hazırlıktır.

SOSYAL MEDYA

Günümüzde televizyon yayınlarının alabildiğine bozguncu tavrı ise, bu yıkımı iyice körüklemektedir. İnternet, telefon ve benzeri şeyler de bunların nasıl kullanılacağını bilmeyen nesillere en öldürücü silâh olmaktadır.

Aile yuvasının küçümsetildiği, flört ve "beraber yaşama" adı verilen Batı kaynaklı uygulamaların yaygınlaştırılmaya çalışıldığı, zina ve eşcinselliğin bir hak gibi gösterilmeye gayret edildiği bir propaganda, Müslüman toplumu özünden koparıp yıkmaya hazırlayan bir senaryodan başka bir şey değildir. Yangının bacadan aşağıya çoktan indiği günümüzde, aile müessesemize sahip çıkmalıyız.

Bir yandan anneler günü yaygaraları yapılırken, diğer yandan, anne olmayı mahveden yayınlar ve uygulamalar alabildiğine yayılmaktadır. Herhâlde öncelikli olarak bu gerçekleri düşünmemiz gerekir. Bilelim ki anneler ancak sağlam aile yuvalarıyla "anne" olma şerefini elde edebilecektir.

NİKÂHIN ÖNEMİ VE SAĞLIKLI BİR YUVA

İşte bütün bunlar nikâhın ve sağlıklı bir aile hayatının önemini bir kat daha ortaya koymaktadır. Zira eşler birbirlerine, ırzlarını koruyacaklarına dair söz vererek bir araya geliyorlar. İslâm’da aile hayatı o kadar önemlidir ki, kadın ancak kocası için, koca da ancak karısı için süslü ve cazibeli olacaktır. Bir başka karşı cins için bu asla caiz değildir.

Bu sebeple dışarıya çıkarken güzel koku sürünmesi bile caiz değildir. Zira giyim-kuşam ve böylesi şeyler, gözlerin kaymasına ve kalplerin harama meyletmesine sebep olur. Sıkı ve ince bir giyiniş, dikkat çekici renkler bunun en büyük müsebbibidir. Bu, özellikle kadınlar için çok daha geçerlidir.

Hâl böyle iken ve bu konuda pek çok uyarılar varken, bugünün özellikle kadını da erkeği de dışarı çıktıkları zaman nasıl bir hâl sergiliyorlar, bu ortadadır. Tabii ki çok acıdır. Acaba onca felaketi çağrıştıran giyim kuşam ve makyajlarıyla kadın ya da genç kızlarımız kimler için süslenmiş oluyorlar? Onlarca, yüzlerce erkeğin kalbinin kayması ve günaha girmesine sebep olmaları, onları nasıl da rahat ettirebiliyor?

Müslüman toplum olarak bizler bunu unutmamalı ve nesillerimizi tehlikelerden koruma gayreti içerisinde gerekli eğitim ve öğretimi mutlaka vermeliyiz. Zira Cenab-ı Hakk (c.c.) her aile reisine bu görevi vermiş ve uygulanmaması hâlinde büyük bir azaba çarptırılacağını da bildirmiştir:

 “Ey inananlar! Kendinizi ve aile efradınızı cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır. Görevlileri, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere başkaldırmayan, kendilerine buyrulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir.” (66 Tahrim 6)

Bu noktada şu Hadis-i Şerif de aklımıza gelir:

“Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu hıristiyan, yahudi veya mecusi yapar.” (Buhârî, cenâiz 92; Ebû Dâvut, sünne 17; Tirmizî, kader 5)

Bir başka Hadis ise bu gerçekleri daha da açığa çıkarır:

 “Hepiniz çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz. Yönetici bir çobandır. Erkek, aile halkının çobanıdır. Kadın, kocasının evi ve çocukları için çobandır. Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlık yaptıklarınızdan sorumlusunuz." (Buhari, Nikâh 91)

AİLEDEKİ YIKIMIN NEDENLERİNDEN BAZILARI

1- Lise mecburiyeti, üniversite mecburiyetini getirdi.

2- Kız çocukları bile köylerden ister istemez ilçe ya da şehre geldi.

3- Anne babalar önceleri karşı gelse de mecburen alıştı. Bu ise en kötüsü idi.

4- Uzak şehirlere giden gençler gözlerden uzak oldu. Ne yapıyor bilinmez oldu. Kız erkek ayırımı ve mahremiyeti yok oldu. Üniversiteler arttı ve okumayacak olanlar da “okur” oldu.

5- Arkadaşlık ve sevgili adı altında zinalar yaygınlaştı. Bunları kimse inkâr edemez tabii ki! Müdahale etmek ise suç oldu.

6- Edep, hayâ, ahlak kalmadı. Ahlak olmazsa hiçbir şeyin olmayacağı unutuldu. Utanma duygusu yok edildi.

7- Okullarda iyi bir eğitim ve ahlaki olgunluk verilemedi. Bunda başarılı olunamadı.

8- Bu arada okuma kabiliyet ve isteği olmayan ama sanayici ve sanatkâr olması gereken çocuklar da mecburen okullara koştu. Lise ve üniversite kaybedilen yıllar oldu. Bundan sonra ise sanayici ve usta olamazdı.

Bütün bunlarla birlikte evlilikler azaldı. Çocuk sayıları düştü ve boşanmalar çok arttı. Evli eşlerin zina yapması ne yazık ki suç sayılmadı. Aile kurumu çöktü.

Kadının her alanda iş hayatına atılması tabii ki “anne” olmayı ikinci veya üçüncü plana atacaktı. Bunu düşünmeliydi yetkililer. Şimdi anne olmaya özendirmeye çalışılıyor ama ne çare?

YAPILACAK KANUN

Yapılacak kanun, bu felaketleri düşünmeli ve aile kutsalının korunmasını getirmelidir. Eşler Allah’ın adıyla birbirlerine söz vermeli ve aldatmamalıdır ki ahlak da yuva da elden gitmesin. Çocuklar da ortada kalmasın.

Boşanma durumuna gelmiş aileler için önce Hakemler Kurulu oluşturulmalı, bundan da fayda hâsıl olmazsa mahkemeye gitmelidir. Artık yuvanın devamı mümkün görünmüyorsa, boşanma kolaylaştırılmalı, nafaka Allah’ın emrince yapılmalı, çocuklar küçükse dikkate alınmalı ve uzun yıllar sürdürülüp bir ya da iki taraf sıkıntıya konulmamalıdır.

LGBT felaketinin ve onu koruyan yasanın derhâl kaldırılması gerekir. Düzenleme yapılacaksa bizim dini ve kültürel değerlerimize uygun yapılmalıdır.

YETKİLİLERE SESLENİYORUZ

Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere bütün yetkililere sesleniyoruz. Zaten kendileri defalarca dile getiriyor ama maalesef kalıcı bir başlangıç yapılamadı. Gün aleyhe işliyor ne yazık ki. Günden güne eriyoruz. Evlilikler azaldı, boşanmalar dehşet verici boyuta geldi dediğimiz gibi. Bütün bu hataları hep toplumda görmek çok yanlış. Bir kere sistem buna mecbur etti maalesef. Keşke bir elden geçirilebilse.

AİLEMİZ VE NESLİMİZE SAHİP ÇIKALIM

Hayatın en kıymetli varlığı olan insan, Allah’ın koyduğu kanunlar hükmünce hayata gelmekte ve çoğalmaktadır. Allah dilemedikçe asla kimse bu dünyaya gelemez. Ancak bunun meşru bir yolu vardır ki o da evliliktir. Cenab-ı Hakk bütün ümmetlere bu meşru yolu emretmiştir. Bunun dışında hareket edenler ise hem kendilerine hem nesillerine ve hem de topluma büyük birer zarar vermişlerdir.

“Aile hayatı” olarak toplumlarda belirginleşen bu kurum, bir milletin temelini teşkil eder. O iyiyse, toplum iyi ve sağlıklı olur. O bozulmuşsa, toplum da yıkılmaya mahkûm olur.

İşte bu sebepledir ki “aile hayatı” çok büyük önem arz eder. Bugün Batı toplumları aile hayatını mahvettiği için aslında büyük bir yıkım içindedirler. Bu yıkımı yıllardır bizde de uygulamaya çalışan Batı, maalesef bunda kendilerine yönelik büyük bir mesafe kaydetmişlerdir. Yıllarca bu girişimler hep göz ardı edilmiştir.

Şu anda ne yazık ki ailelerde büyük yıkımlar, ayrılıklar, ortada kalmış çocuklar görülmektedir. Tez zamanda bu gerçek göz önüne alınmalı ve nesillerimizin sağlam inançlı, birbirine bağlı, Allah’ın hükümlerini ön plana alıcı yuvalar kurması için gayret edilmelidir. Yoksa bu gidiş hiç de iç açıcı değildir.

EDEP VE HAYÂNIN ÖNEMİ

Zira günümüzde hep dünya hayatı öne alınmakta, edep, hayâ ve iffet duyguları günden güne körelmekte ve zina adeta normal bir hâle gelmektedir.

O hâlde toplumun her bir ferdi çocuklarından başlamak suretiyle bu yangını söndürmeye çalışmalıdır. Zira herkes birbirinden de sorumludur. Allah (c.c.) hepimize bunun hesabını soracaktır.

“Kadın hakları” diyerek kandırılan dünyamızda aslında, kadının bir meta hâline getirildiği açıkça görülmektedir. Kadın ayrı, erkek de ayrıdır. Asla bir değildir. Cinsiyet farkı vardır ve bu yaratılıştandır. Giyimleri bile Allah ve Rasülü nasıl emrediyorsa öyle olmalıdır. Okullarda ve her yerde bu propagandanın önüne geçilmelidir. Bu, var ya da yok oluştur. Yaratılışa müdahale edenler kesinlikle bozgunculardır. Onlar Allah’ın lanetine uğramışlardır. Şüphesiz insanı yaratan Allah’tır ve onun hangi hâlde daha iyi yaşayacağını bilen de O’dur. Öyleyse insan O’nun hükümlerine uyarak yaşamalıdır. İşte onun kurtuluşu da buna bağlıdır.