Önce iftira attılar, kamuoyundan gelen tepkiyi görünce “yok ben öyle demedim, yanlış anladınız” dediler.

Sadece Ali Babacan değil, diğerleri de devrim niteliğindeki bu başarıyı hazmedemiyorlar. Toplumun yüzde doksanının desteklediği “insansız hava araçları” kimi zaman CHP, kimi zaman HDP, kimi zaman da Saadet Partisi’nin haksız ithamlarına muhatap oldu. Temel Karamollaoğlu, “SİHA’lar yerli bir ürün müdür?” sorusunu sorarken, CHP’li Sezgin Tanrıkulu; SİHA’ları derin devlet ile ilişkilendirerek bu teknolojinin hukuk devletinde kullanılamayacağını değerlendirmişti. HDP’nin ise terörün kökünü kurutan SİHA’lara karşı olan nefretini kelimelere dökmek zor görünüyor. Son çıkış; Ali Babacan’dan geldi ve iddiası daha ilk gün bizzat Haluk Bayraktar tarafından çürütüldü. Bayraktar, “devletten bir kuruş destek almadık” dedi.

Mesele; bayrak, vatan ve idealler olunca tüm partiler buluşmalıydı fakat Türkiye’de maalesef öyle olmuyor. Bir başarı hikayesi varsa, dış düşmanlara gerek kalmadan önce içteki unsurlar onun hakkından geliyor.

Bu defa öyle olmayacak. Çünkü artık Millet uyandı! Kahramanına da, liderine de sahip çıkacak bir bilinç ve ruh taşımakta.

Günlerdir medyada, Rahmetli Özdemir Bayraktar ve oğullarının başarı hikayesi dillendiriliyor. Bunun yanında sadece içerideki unsurlar değil Batı’dan gelen tehditler de ele alınıyor.

Evet, bu konu bir var oluş meselesidir.

Bu konu; tam bağımsızlık meselesidir.

Bu konu, ekmek gibi su gibi elzem bir sıçramadır.

Bu topraklarda ya var olacağız… Ya olacağız! Ötesi yok. Bu topraklarda terör aparatları bitirilecek, aparatların sözcüleri yok olup gidecek, aparatların sahipleri de yenilecek!

Sonda söyleyeceğimizi başta söyledik. Olsun, bazen öyle gerekiyor.

Şimdi mevzuya farklı bir açıdan bakmak istiyorum.

Selçuk Bayraktar’ın kariyerinin basamaklarına bakılırsa, aile kurmadan önce projelerini Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kabul ettirdiğini görürüz. Başarı; tamamen öz kaynaklarla gerçekleşmiştir. Bayraktar Ailesi’nin adanmışlıkla gerçekleştirdikleri hikayeleri, Türkiye Savunma Sanayii Tarihi’ne bu şekilde eklenmiştir.

Peki, bir marka isim olarak Selçuk Bayraktar’ın Erdoğan ailesine damat olması, muhalefette moral bozukluğuna neden olmuş mudur?

SİHA ve Kızılelma’nın, Türk savunmasını yeni paradigmayla ileri taşıması; bir memleket meselesi olsa da Erdoğan iktidarına güç ve enerji katmış mıdır?

Hiç şüphesiz bu sorunun cevabına “evet” diyebiliriz.

Tersini düşünelim.

Örnek vermek gerekirse; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadını, Turgut Özal’ın damadına yaptıkları gibi mesleği üzerinden aşağılamak istemezler miydi?

Manşetleri hatırlayalım. Alay konusu haline getirilen evlilik süreci, Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in ve rütbeli askerlerin Başbakan’a “böyle damat olur mu?” mealindeki haber göndermeleri…

Bu olay yaşandığında hesap yaptım, ben sekiz yaşındaymışım ama hatırlıyorum. Çünkü, ülkede öyle bir gündem oluşmuştu ki bilmemek mümkün değil. Varsa yoksa aşağılama, alay ve küçümseme.

Konu neydi peki? Başbakan’ın kızı evleniyordu. Kiminle? Davulcu ile.

Biraz açalım… Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde, kızı Zeynep Hanım bir müzisyenle evlenmek istedi. Olamaz mı, gayet olabilir fakat dert başkaydı. Her ne kadar esnek bir yapısı olsa da Turgut Özal’ın Muhafazakar bir geçmişi vardı ve milli kodları taşıyordu. Halktan aldığı teveccüh, birilerini rahatsız ediyor, siyasetinden vuramadıklarını aşağılık bir şekilde özel hayatından vuruyorlardı.

Turgut Özal’ın kızı Zeynep Özal’ın, baterist Asım Ekren ile gizlice nişanlanması, sonrasında babasından onay alıp evlenmesi, geçimsizliği, ayrılması vs. 1985 yılı ve sonrasına damga vuran olaylar silsilesiydi. O dönemin medyası ise, siyaseti magazinleştiren, magazinleştirirken Başbakan’ı da yumuşak karnından vuran bir anlayışı benimsemişti.

Sadece medya değil, Cumhurbaşkanı ve askeri vesayetin, seçilmiş lider üzerinde ne denli baskı kurduklarını anlamak bakımından da çok özetleyici bir örnektir, Özal’ın kızıyla olan imtihanı.

Böyle kirli, işte böyle aşağılık dönemler yaşandı Türkiye’de.

Yine olsa hiç fırsatı kaçırmazlar inanın.