Avrupa’da yaşanan şey burada olmamalı.

Irkçılık, faşizm ve nefret suçları kapsamında Avrupa’yı çok garipsemiyorum.

Çünkü kodlarında var.

Nasıl mı?

Avrupa’nın tarihine baktığımız zaman Müslümanlar bağlamında İspanya’daki ve Bosna’daki soykırım çokça ibretliktir.

Yine Avrupa’da Hristiyanlığın tek otorite kabul edildiği ve batıl inançların hüküm sürdüğü dönemde 1500 ile 1800 yılları arasında, geleneklere karşı çıkan yaklaşık 100 bin kişi, cadılık suçlamasıyla yargılandı, işkence gördü ve 50 bini aşkın insan kazıklara bağlanarak diri diri yakıldı.

Almanya ve Fransa arasında defalarca kanlı savaşlar oldu. Savaşların son bulmasını sağlayan şey ise ekonomik refah adına ortak çalışmayı kabul etmeleri olmuştur. Demir-çelik girişiminden AB’ye giden yolculuk; Avrupa’ya kendi içlerinde barışı getirmiştir.

Tüm bu örneklere baktığımızda ne görüyoruz?

Birincisi; kendinden olmayanı yok etme refleksi… İkincisi ise ekonomik daralma olduğunda toplumların yönetilmesindeki zorluk ve şiddet eğilimleri.

Şimdi pandemi sonrası yaşananları daha iyi anlamlandırabiliriz.

Ekonomik daralmayla birlikte Avrupa önce kendinden görmediği Müslümanları ötekileştirdi. Arap, Afrika kökenli ya da Türk… Fark etmez. Ötekileştirmek için Müslüman olması yeterliydi. Pasta küçülüyorsa kendilerinden olmayanların dışarı atılması gerekiyordu.

Kur’an-ı Kerim’i yakma girişimlerinden tesettürlü kadınların iş hayatından dışlanmasına ve sosyal yaşamın içinde hissedilen baskıya kadar her şeyin temelinde ekonomik daralma var.

Deniz bitti ve maskeler de inmeye başladı.

Avrupalı, kodlarındaki ırkçılığı gün yüzüne çıkarıyor.

Sıra birbirlerini yeme noktasına da gelecek ama öncelikleri yabancıların dışlanmasında!

BU TOPRAKLARDA HİÇBİR MÜSLÜMAN ÖTEKİLEŞTİRİLEMEZ!

Peki ekonomik zorluklarda Müslüman toplumlar nasıl refleks veriyor?

Müslüman coğrafya, yüz senedir İngiliz ve Fransız’ın oyunlarıyla meşgul! Savaş, yoksulluk ve var olma mücadelesini sürdürüyor.

Türkiye de dahil hiçbir toplumda yoksulluk nedeniyle diğerine kem gözle bakma yok.

Avrupa’da olmayan paylaşımcılık, berekete inanç ve kardeşlik düsturu bu toplumları ayakta tutan mihenk taşı niteliğindedir.

Türkiye yirmi senelik serencamın son üç senesinde ekonomik sorunlarla mücadele etmekte.

Şimdi Ümit Özdağ gibileri de çıkmış, bunu fırsat bilerek Avrupa’da yükselen aşırı sağın taklitçiliğini yapmakta.

2011’de savaşın içinden çıkıp gelen Suriyeli sığınmacıları hedef alarak nefret söylemlerini yaymakta.

Müslüman kadın profilindeki tüm turistleri aşağılamakta.

Pardon ama burası Türkiye, burası Anadolu!

Burada Batılı sömürgeci vampirlerin kodlarıyla hareket edemezsiniz!

Onların söylemlerini burada yayamazsınız!

Bu topraklarda hiçbir Müslüman ötekileştirilemez!

Dini, dili ne olursa olsun hiçbir mazlum itip-kakılamaz!

Toplum olarak buna müsaade edersek bize yazıklar olsun.

Operasyon büyük!

Çok dikkatli olmalıyız.

Halkımız uyanık ve devlet aklı da agâh olmalı.

Aksi takdirde toplum zehirlendikten sonra her şey için çok geç olabilir.

ERDOĞAN MAKULÜ TEMSİL ETTİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir politika ve tercih olarak, Suriye iç savaşında hedefe konan Sünni Müslümanlara kapıyı açtı.

İnsanları mermilere hedef olmaktan ve işkencelere maruz kalmaktan korumuş oldu.

Aslında bu bir seçim değil, bir mecburiyetti!

İslam adına, insanlık adına, tarih adına tek yapılması gereken de bu idi zaten.

Aksini düşünmek, bu toprakların doğasına aykırıdır.

Dolayısıyla Erdoğan, makulü temsil etmiştir.

Erdoğan’ın sığınmacı politikasını eleştirenler, bu toprağın kodlarını taşımayanlardır.