Mustafa Öztürk ve avanesinden farkı olmayan İlhami Güler, profesörlük titrine güvenerek fitne yaymaya devam ediyor.

Cihad ederek Ayasofya’yı bize kazandıran Fatih Sultan Mehmed Han’ı, Kudüs’ü işgal eden Siyonist zalimlerle aynı kefeye koyan bir tipten söz ediyoruz…

Şimdi de edepsizce Hazret-i Hasan efendimize dil uzattı. Burada yazmaktan bile hayâ edilecek sıfatları, Allah Resulü’nün (aleyhissalatü vesselam) tertemiz evladına yakıştırdı.

Bakın sadece bu bile, Müslümanlıkla yoğrulmuş bu memlekette, böyle hadsizlerin gençleri eğitmesine izin verilmemesi için geçerli bir sebeptir. Hayat nizamı olarak şeriat tavında dövülmediğimiz için, bu terbiyesizlerin nasıl bir muameleyi hak ettiğine değinmeyeceğim.

Fakat bu aşağılıklar, doğrudan Allahü Teâlâ’ya cephe alan bir mevkiden konuşuyorlar zaten. Öztürk de Güler de tüm yandaşlarıyla beraber Allah’ı beğenmiyorlar yahu, ötesi var mı? Kullarını mı beğenecekler?

Allahü Teâlâ’nın azabını ve mütekebbir oluşunu çorak aklıyla reddedip, kendi ahmaklığını meşrulaştırmak için Şanlı Peygamberimizi -hâşâ- mitolojik bir figür olan Hermes’e benzeten; Server-i Âlem efendimize dolaylı yoldan yalancılık isnat eden hainin teki Mustafa Öztürk.

İlhami Güler desek, Kelâm-ı Kadim hakkında “bence değiştirilmeli’’ diyen başka bir hain. Hazret-i Hızır’a da ‘’sözde bilge’’ diyen bu şarlatan, saygısızca andığı peygamber kıssalarını kullanarak kendi kıt görüşleriyle, Allah’ın şeriatini beğenmeyip, -hâşâ- yön vermeye çalışıyor.

Ayrıca bu güruh, ehli sünnet kılığındaki sinsi akranlarıyla birlikte, FETÖ’nün “Diyalogcu’’ üçkâğıtlarını da hararetle savunuyor. Bu ince ayrıntıyı atlamayalım.

Tabii bu ahmaklıkların temel nedenlerinden biri, Cenab-ı Hakk’ın hükümlerine tarihsel boyutlarla yaklaşmak. İlahiyat profesörü geçinen bodur akıllı çakma filozoflar, kendi inandıkları din üzerinden, hâşâ, âlemlerin, geçmişin ve geleceğin yaratıcısına akıl vermeye kalkıyor.

Bir kere şunu belirtelim:

Tarihselcilik, Hıristiyan Batı’nın sosyo-kültürel problemlerine çözüm aramak maksadıyla düşünce piyasasına salınmış bir fikir yürütme tarzıdır. Kabaca böyle özetlenebilir. Tıpkı reformizm gibi… Bu zihin faaliyetini, güya akılcı ve sözde bilimsel yöntemlerle İslâm dinine aşılamak istediler. Martin Luther’in, kendi toplumunun sorunlarına el atmak için ortaya attığı fikirleri, din-i mübine entegre etmeye çalıştılar.

Mezhepsizler ve münafıklarca çeşitli seviyelerde başvurulan bir abeslik bu:

Modern bir İslâm anlayışı kurmak, daha doğrusu hakikati yıkmak hevesindeler. Bu gaye uğruna; Hadis-i Şerif’leri itibarsızlaştırmaya, keyfî bir fıkıh sistemi tasarlamaya ve hatta Kur’an-ı Kerim’i bile tahrif etmeye çalışıyorlar. Milli şairin mısraıyla konuşursak; “Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı’’ ideolojisini benimseyip, kendi inandıkları dini İslâm diye yutturmaya uğraşıyorlar. Saf İslâm tefekkürünün içine felsefî safsataları katıştırıp, aklî ve naklî ilimleri kendi kifayetsiz fikirleriyle bulanıklaştırıyorlar.

Bu piyonların, tarih boyu nasıl piyonlaştırıldıklarına daha önce çok değindim.

Şimdilik uzatmayayım.

Müslüman milletlerin itikadıyla oynamak, atom bombasından daha tesirlidir. Böyle yol kesicilere maaş vermek, gençleri onlara teslim etmek, onları devlet TV’lerinde konuşturmak büyük vebaldir.

Bu vebalden kurtulalım.