Zalim İsrail’in saldırılarına, bütün dünya suskun kalırken, sadece Türkiye’den açıklamalar geldi.

Bugünkü yazıma, Mohamed Abbas Orabi'nin, bir hikâyesini anlatarak başlamak istiyorum: “Adamın birinin tarlasına bir eşek girerek, büyük emek harcanan tarladaki ekinleri yemeye başlar. Adam hemen hızla eve gider. Uzun bir sopa, bir çekiç, bir miktar çivi ve bir de büyükçe bir tabaka mukavva getirir. Mukavvanın üzerine şöyle yazar: "Ey eşek tarlamdan çık!"  Tarladaki ekinleri yemekte olan eşeğin yanına varır. Elindeki pankartı kaldırır ve sabahın köründen, güneş batıncaya kadar elinde pankartla dikilir. Fakat eşek çıkmaz! Adam evine gider ve yatar.  Ertesi sabah, daha çok sayıda pankart hazırlayarak, çocuklarını ve komşularını da çağırarak, ellerindeki "Ey eşek tarladan çık!", "Eşeğe ölüm!", "Yazıklar olsun sana ey eşek. Tarla sahibinden ne istiyorsun?" pankartlarıyla tarlaya varırlar. Başlarlar slogan atmaya. Eşek, hiç oralı olmadan yemeye devam eder. O gün de akşam olmuş, ancak sonuç alınamamıştır. Adam, üçüncü günün sabahı, yeni icadını getirir. Bu icat eşeğin kuklasıdır. Eşeğin tarlada ekinleri yediği yere gelince, bağırıp duran köylülerin önünde “maketin” üzerine benzin döker ve ateşe verir. Kalabalıklar “tekbir” getirir. Eşek de ateşin olduğu yere, dönüp bir bakar ve umursamadan otlamaya devam eder. Bu sefer eşekle görüşmek için heyet gönderilir. Derler ki: “Tarla sahibi, kendisinin tarlasından çıkmanı istiyor. Haklı olan o! Sana düşen çıkıp gitmek.” Eşek, yine oralı olmaz. Bu yol da başarısız olunca, adam başka bir aracıyı gönderir eşeğe. Aracı kişi, eşeğe hitaben “Tarla sahibi tarlanın bir kısmından vazgeçmeye hazır.” der. Eşek dönüp bakmaz bile. “Üçte birini” der, eşek yine onunla ilgilenmez. "Yarısını verecek!" der aracı, Eşekte yine tepki yok. “Peki peki! İstediğin kadar alanı sen belirle, ama belirlediğin alanın dışına çıkma sakın.” der aracı. Karnı doymuş eşek şöyle bir başını kaldırır ve tarlanın başka bir köşesinde beklemeye başlar. İnsanlar sevinirler. Nihayet eşek anlaşmaya yanaşmıştır. Tarla sahibi tahtaları getirip, tarlayı ikiye böler. Ertesi sabah tarla sahibi bir bakar ki; eşek kendi (!) hissesinden çıkmış, adamın hissesinde otluyor. Adam artık tarlanın tamamını eşeğe bırakmayı ve başka bir köye gidip yeni bir tarla edinmeyi düşünmeye başlar.  Bu ümitsiz çabaları, kalabalığın içinden bir çocuk da takip etmektedir. İşgalci, inatçı, mütekebbir, saldırgan ve zarar kaynağı eşeği çıkarmak isteyen çocuk, eline bir sopa alır ve eşeğin kıçına bir tane patlatır. Canı yanan eşek, koşarak tarlayı terk eder. Herkes “şok” olmuştur. "Bu ufaklık bizi rezil etti. Hepimizi komşu köylere maskara edecek.” derler. Çocuğu hemen oracıkta “öldürürler” ve eşeği de tekrar tarlaya sokarlar ve çocuk için " Şehit oldu" derler. ”

Her Ramazan ayında olduğu gibi, Siyonist İsrail, yine alçakça saldırdı. Zalim İsrail’in saldırılarına, bütün dünya suskun kalırken, sadece Türkiye’den açıklamalar geldi. Ancak, her defasında olduğu gibi, “Sert bir şekilde kınamak” yetmiyor! Yukarıdaki hikaye, Alem-i İslam'ın halini ne de güzel tercüme ediyor. Küffar, İslam memleketini "Eşek" misali işgal ede dursun; bizimkiler de sadece miting tertiplemekle "hak" aradığını sansın! Bu şekilde yapılan organizasyonlar, ümmetin gazını almaktan öteye gitmiyor. Tarih şahittir ki; Müslümanlar ekonomik ve askeri gücü düşük olduğu durumlarda da, kafirleri mağlup etmeyi başarmıştır. Şu anda iki milyara yakın Müslüman’ın; hem ekonomik, hem de askeri gücü var. Ancak kalplerinde, “za'f-ı iman” ve aralarındaki “ihtilaf” yüzünden bu “gücü” kullanamıyor. Eğer Müslümanlar, Kitap ve Sünnet etrafında birleşip “yek” vücut olsa, karşısında hiçbir güç (!) duramaz.

Son söz olarak; “Müslümanların maddi güçleri olmadığı için, kâfirlerle cihada girmeleri zamansız ve uygunsuz olur” diyenler, büyük hata ediyor. Selam ve dua ile… Fiemanillah…