Eğitim ve öğretim hayatı boyunca çocuklarımızı canlı ve dinç tutmak zorundayız. Bunun içinde okullarımız insan beynini gereksiz alıntılardan, teferruat bilgilerinden, hayatımızda aktif kullanılmayacak formüllerden uzak durmalı.

Gereksiz formüllerin ezberletilmesi, cansız kuralların benimsetilmeye çalışılması ve insan gayret ve çabasını gerektirmeyen öğretilerin öğretilmesi ile adeta beynimiz ve benliğimiz bir çöplüğe dönüyor.

Aldığımız eğitim hayata dair, hayatın içinden olmaktan çok uzak. Almış olduğumuz hayata dair bilgilerimiz sokağa, evimize ulaşmıyor. Çünkü öğrendiğimiz bilgiler kitabi bilgilerden oluşan sığ bilgilerden ibaret. Beyinlerimiz hiçbir zaman kullanmayacağı kitabi bilgilerle dolu. İnsanlarımız hayata dair olan hayat bilgisinden ve temel ilmihal bilgisinden çok yoksun.

Elde ettiğimiz bilgiler hayati olmayınca, bilgilerimizin ışığı yolumuzu aydınlatamıyor. Almış olduğumuz diplomalar toplum karşısında değer görmüyor. Aydın olarak geçinenlerimiz ise aydın taklidi yapar hale geliyor. Işıklarımız önümüzü aydınlatmıyor.

Üniversite mezunu olan binlerce gencimiz her yıl bu kervana katılıyor. Bu diplomalı gençlerimiz diplomaları ellerinde bir boşluğa düşüyor. Hayatın gerçekleri ile iş ararken yüzleştiklerinde ise büyük hayal kırıklıklarına uğruyor.

Okullarımız ve toplumumuzda “Manevi oksijen eksikliği” var. Bu manevi boşluk gençlerimizde ilkesiz, idealsiz bir yaşam biçimine sürüklüyor. Bu manevi boşluğu dolduramayıp açık bıraktığımız müddetçe bu alanı gereksiz, anlamsız ve faydasız uğraşlar dolduruyor.

Çağımızın gençliği, bu manevi oksijen eksikliğini, sanal bir dünya olan sosyal paylaşım sitelerinin üretmiş olduğu karbondioksiti soluyarak yavaş yavaş zehirleniyor. Öz değerlerinden kopuyor. Böylece manevi oksijene olan ihtiyaç her dakika, her saniye kendisini daha çok hissettiriyor.

Gençlerimizin ihtiyacı olan şey idealler, ilahi gerçekler ve yüksek fikirler değil, onları ilgilendiren tek şey sanal âlemde duygularının tatmin etmek, daha çok beğenilmek, karınlarını doyurmak, tembelce huzur ve hayvani tatminden öteye gitmiyor.

Özellikle gençliğimize ve toplumumuza hitap edecek, rol model olacak önder ve rehberlere ihtiyaç var. Büyük idealleri, kutsal değerleri, tarihimizin rol modellerini ve kahramanlarını gençliğin dimağına kazıyacak temiz ışık ve su kaynakları maalesef yok. Bunların yokluğu onarılması zor beyin travmalarına neden oluyor.

Son yüzyıldır boş bıraktığımız bu manevi alanın eksikliğinin tahribatları toplumun her kademesinde kendisini hissettiriyor. Bu akis etkisi yaşamımızın her kademesini inceden inceye sarsıyor. Hem kendimize hem toplumuza zarar veriyor. Gençlerimiz inisiyatif al/a/mıyor, girişimcilik yetileri geliş/e/miyor.

Gençliğimizin ihtiyacı olan bu manevi oksijeni bir an önce onlara ulaştıramazsak, travmalarımız korkunç sonuçlara gebe olacak ve içten içe bir yıkım yaşanacak.

Nadasa bırakılan manevi yönümüz, pıtırak tarlasına dönmüş durumda. Boş olan bu yanımız dikenlerle, çalılarla dolu. Bu darboğazdan ne kadar erken çıkarsak o kadar geleceğe ümitle bakabileceğiz.

Manevi yönünü güçlendireceğimiz bir gençlikte; güçlü bir akıl, sağlam bir irade ve karakterin gelişmesine uygun bir zemin hazırlanmış olacağız. Bu üç düsturun gelişmesi ile inisiyatif alan, değerlerinin farkında olan bir neslin ayak seslerini duyar olacağız.

Manevi eğitimlerle; çalışkanlık, azim, disiplin ve güçlü bir irade eksikliğini giderecek. Bu sayede öz güvenini kazanmış olacak. Çağına damga vurabilecek bir yetkinliğe de kavuşmuş olacak. Necm Suresi 39 ayette; “Gerçekten insan için, kendi gayretinden başkası yoktur.” buyruluyor.