Batı, üst akıl ve ciddî bir disiplin ile ülkemiz üzerinde din ve kaynak hesapları yaparken, bize düşense farkındalık ve aslımıza sadık kalmak ve komplekslerimizden arınarak bize bahşedilen mükemmel dini kuşanmak.

Fakat İslâm dinini zırh gibi kuşanmanın bir çırpıda toplumsal bütünlük içerisinde gerçekleşmesi zor.

Zira din, münferit bir sorumluluk ister ve her ferdin sürü anlayışından kendini kurtararak fert olarak dini kuşanması gerekir.

Kendine sunulan, dikte edilen, servis edilen her şeyi önce Vahy-i İlâhî, sonra Sünnet-i Seniyyeye müracaat ile teyit etmesi gerekir.

İşte tam burada devlet aklının gücüne, disiplinine ve dirayetine ihtiyaç duyuyoruz!

Başıboş her güç, bir gün geri tepecek bir tehdit olma ihtimâlini taşıdığından, Türk milletinin barındırdığı gücün sıhhatli biçimde koordine edilmesi gerekiyor.

Öte yandan, Türk milleti 15 Temmuz ile devletine, vatanına, topluma, atasına ahde vefasını gerçekleştirdi ve üzerine düşeni yaptı.

Şimdi devlet aklının, milletin bu tek yürek hareketine teveccüh ederek duyduğu sadakat sesine yankı vermesi gerekiyor.

Oryantalizme/Şarkıyatçılığa karşı Oksidentizm/Garbiyatçılık teklifinde bulunuyor değilim. Zira “Doğu da Allah’ın, batı da Allah’ındır. Artık nereye dönerseniz dönün, orası Allah’a çıkar”(Bakara, 115) ayet-i kerîmesine muti olan Müslümanın, doğu-batı kaygısı olmaksızın ümmet bilinci ile tüm dünyayı kucaklayacak kocamanlıkta bir kalbi olmalıdır.

Ancak vatanı ve hürriyeti üzerinde işleme konulan plân ve projeler varsa, Doğulu muameleye tâbi tutuluyorsa, bu muameleyi yapanı bilmeli, tanımalı.

Yani artık tam bir disiplin altında, Batı etüt kürsüleri, kurum ve kuruluşları kurulmalı ve devlet aklı bu gayreti maddî-manevî desteklemeli.

Müslüman Türk milleti, globalleşmeyi fırsata dönüştürme gayreti ile hem kendi coğrafyasının sahip olduğu değerlerin, hem Batı’nın zaaflarını ve uyguladığı plânların farkına varmalı. Ki aksi durumda,“Onlar, dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete tercih etmişlerdir. Allah da kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez” (Nahl, 107) ayet-i kerîmesinde buyurulan hem sonsuzluk müjdesine, hem bahşedilen hidayetin mesuliyetine bürünmeli.

Haçlı zihniyetinin gayreti dünya kadar küçükken, Müslümanın gayreti sonsuzluğa talip olmak kadar yücedir madem, öyleyse bu cennet vatanı elimizve ayağımız kadar, aklımız ve kalbimizle korumaya ant içmenin ibadet hükmünde kabul göreceğine inanarak gayret kesilmeli, vesselâm…(Son)