Hadi bütün siyasi argümanları bir kenara bıraktık diyelim…

Hadi bu diplomatik fecaatı, tarihte eşine az rastlanır “demokrasi açığını” da bir kenara bıraktık diyelim…

Hadi “Haçlı” seferlerinden dem vurmayı da bir kenara bıraktık diyelim…

Hadi “Nazi” propagandasının yeniden hortlamasını da şuraya bire yere bırakalım…

Hadi Hollanda’nın“Srebrenista Katliamı” karşısındaki “üç maymun” hallerini de bir kenara bırakalım…

Hadi o topyekün mitleşen milli duygularımızı bir kenara bırakalım…

Hadi Osmanlı’da bir devrin adı olan Hollanda’ya giden o güzide lale soğanlarını da bir kenara bırakalım…

Avrupa’yı kastederek “Bunlar zaten hep böyleydi, yeni mi anladınız?” kehanetvari veya “Kork bizden Hollanda” türünden hamasi ifadeleri de bir kenara bırakalım…

Biran olsun meselenin siyasi boyutundan uzaklaştık, psikolojik mesafe oluşturduk diyelim…

Tercihtir; siyasetin ve ideolojik söylemlerin dışında kalmak isteyebilirsin…

İsteyebilirsin de, insanlığı yok sayan bir davranışın, işlenen nefret suçunun dışında nasıl kalırsın? Çünkü devlet olmaktan, millet olmaktan, ümmet olmaktan daha öte “insan” olarak gelmedin mi dünyaya?

Bakan olmasını da, kadın olmasını da bir yana bırakarak soralım bu soruyu: Hollanda da yaşanan eblehliğin insanlıkta yeri var mıdır?

Her fırsatta asırlardır “İnsan olmayı” bize öğreten ve“İnsan hakları” konusunda mangalda kül bırakmayan hülasa, “Batıcıkların” barbarlığı karşısında “Evetçi, hayırcı, şu parti, bu parti” diyerek kesip atacak mıyız? Eğip bükmeye gerek yok, söz konusu “İnsan” olduğunda evrensel nitelik taşır yani parti ve siyaset üstüdür.

Irkçılığın, faşistliğin adı var mıdır? Bugün Hollanda, yarın başka bir ülke olur…

Batı eteğindeki taşları döke dursun biz tarihe not düşelim: Aile Sosyal Politikalar Bakanımız Fatma Betül Sayan, Hollanda’da Türk toplumuyla ve diplomatik temsilcilerle bir araya gelmek amacıyla yapacağı ziyaretler engellendi. Polis merkezine götürüldü, 1,5 saat orada bekletildi ve korumaları gözaltına alındı. 15 Temmuz sonrası OHAL ilan ettiği için Türkiye’yi eleştiren Hollanda, 1 günde OHAL ilan etti.

At izinin it izine… Her ikisinin aynı anda olduğu 11 Mart gecesi yaşandı bütün bu olaylar. Yani İstiklâl Marşı’mızın kabulünün 96. Yılı’ndan tam bir gün önce.

Bir Türkiye Cumhuriyeti bakanı Persona Non Grata yani (istenmeyen kişi) oldu…

Bu da mı yetmedi? Dahası var…

Yürekli bakanımız Fatma Betül Sayan Kaya, Hollanda’ya OHAL ilan ettiren Türk Kadını olarak tarihe geçti. Belki amacı sadece o bölgede yaşayan halkımızla buluşmaktı. Fakat şimdi sadece Hollanda nezdinde değil, tüm dünyaya sesini duyurmuş oldu ve dedi ki “Sadece bir bakan olarak değil, bir Türk vatandaşı ve bir kadın olarak bu hukuksuzluğa asla teslim olmayacağız.”ve “Bu faşist uygulama karşısında Demokrasi adına dünyanın tavır alması gerekiyor! Bir kadın bakana yapılan bu muamele asla kabul edilemez.”

Bakanımızın bu çağrısına ek olarak, 8 Mart’ı haftalar öncesinden bir dizi etkinlikle kutlayan o sözüm ona “kadın meselelerine duyarlı” bir takım kadın dernekleri ve STK’lar yörüngenizden çıkın, bu tarafa bir bakıverin. Asıl “8 Mart” işte burada canlı bir örnekle karşınızda dimdik duruyor. Korkmayın incileriniz dökülmez, eklediğiniz feminist soslarla daha inandırıcı olursunuz hem.

Batı veya “İçimizdeki Hollandalılar”artık şunu anlamalı: Türkiye 15 Temmuz gibi planı yıllar önce yabancı işbirlikçilerle yapılmış bir darbe teşebbüsünün cevabını en doğal haliyle, hiçbir hazırlığı olmadan verdi. Hollanda’da o gece yaşanan barbarca tavır sadece milli birlik ve beraberliğin güçlenmesine yardımcı olmaktan öteye gitmez. Bknz: Hollanda’daki protesto.

İstiklal Marşı kabulünün seneyi devriyesine dönecek olursak…

Aklımızın merkezinde, kalbimizde ve avuçlarımızın içinde kalması gereken en önemli duadır:

“Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın.”