Cemaatin uzun zamandır “sorunlu” olduğu herkesin malumu.
Toplumun kendi içinde konuştuğu gerçekler artık medyada konuşulur hâle geldi.
Siyasetin gündemine giren konular, zaman içinde yargıda da daha çok konu olacaktır.
Önemli bir hususu not düşelim; Süleymancılar Cemaati, bir silsileye tabi olan, kökleri yüzyıllara dayanan bir tarikat değildir. Kurucusunun Süleyman Hilmi Tunahan olduğu, geçmişi üç nesle kadar geriye giden bir cemaattir.
1920’li yıllarda temeli atılan oluşum, Kur’an-ı Kerim’i okuma eğitimlerinin verildiği ilim yuvaları olarak bilinen Kur’an kurslarının yoğun olduğu bir cemaat yapılanması idi.
İmam hatip okullarının kapalı olduğu dönemde yetiştirilen imamlar Diyanet’te görev almış ve imam açığı bu şekilde kapatılmıştır.
Cemaat kapsamında Kur’an kursları bağlamında çok hayırlı faaliyetler de yapılmıştır.
Ne var ki gözlem ve iddialara göre; son dönemde bir el, cemaati ekseninden çıkarmış, cemaatin içini ve yönetimini dizayn etmiş, cemaati siyasi görüş bağlamında bölmüş, bürokraside paralel bağlar oluşturmuş, FETÖ ile irtibatlandırmış, siyaset ekseninde pozisyon aldırmış, yurt dışı bağlantılar kurmuş ve devletin lehine olmayan işlerin içine bulaştırmış görünüyor.
Özellikle cemaat içindeki dizayn sürecinde, üçüncü neslin görev alma aşamasında ve bu dönemde yaşanan ölümler çok şaibeli olarak medyada tartışılmaya başlandı.
Çok büyük olaylar ve iddialar var.
Cemaatin safi niyetlerle bağlıları, olayları çok iyi takip etmeli.
Objektif bir bakış açısıyla ortaya koyulan iddiaları ve yorumları dinlemeliler.
Pozisyon alırken Hakk’ın tarafında olmayı tercih etmeliler.
Cemaat yönetimi, Süleyman Hilmi Tunahan ekseninden çalınmışsa doğru pozisyon alarak Hak safında kalmayı başarmalılar.
Olayların ulusal ve uluslararası boyutları görünüyor.
Olayların kriminal boyutu dillendirilirken ticari, istihbari, politik, bürokrasi ve yargı boyutları mevcut.
Böyle bir konjonktürde devletin aleyhine çalışmalar yürüten kişiler terk edilmeli ve vatan sevgisinin imanla ilişkisi yeniden hatırlanmalıdır.
BİR DİNÎ CEMAAT GÜVENLİK KONUSU OLABİLİR Mİ?
Doğal akışında yürüyen bir dinî cemaat veya tarikat ancak devletimizin sigortası olabilir.
Ve fakat yönetimi dizayn edilmiş ve cemaatinden çalınmış dinî “görünümlü” bir yapılanma elbette millî güvenlik sorunu olabilir. Bu bağlamda en net örnek olarak FETÖ’yü verebiliriz. “Bir hizmet yapılanması, bir sivil toplum çalışması” olarak kendini tanıtan bir örgütün zaman içinde halka kurşun sıkan ve Meclis’i bombalayan kanlı bir terör örgütüne dönüşümüne hep birlikte şahitlik ettik.
Dolayısıyla agâh olma vaktidir!
Süleymancılar Cemaati’ni canhıraş bir şekilde destekleyen sol, seküler, laik ve Kemalist yapılar da gözümüzden kaçmıyor. FETÖ ile de iş tutmuş, FETÖ’nün argümanlarını yaymış, savunmuş ve FETÖ’nün darbe girişimine “tiyatro” demiş kesimlerden millî bir duruş beklemek saflık olurdu. Hiçbir zaman millî bir duruş sergileyemediler. Ülkenin hayrına olan güzel gelişmelere sevinemediler. Her zaman ülkeyi paçasından aşağı çektiler. Her zaman hainlerle ortak oldular. Ve her zaman dış düşmana yaltaklandılar, dışarıdan maaş aldılar, satıldılar, satın alındılar.
Gelişmeleri takipteyiz. Yazmaya devam edeceğiz.