Yine sapkın bir olayla gündemimiz işgal altında!

Sahte bir şeyhin âdî yaşantısı, sinir sistemimizi altüst etti.

Söz konusu olan mağdur bir çocuk olunca, duygu dünyamız krize girdi.

Fatih Nurullah takma adıyla insanları kandıran Eyüp Fatih Şağban’dan bahsediyorum. Bu müptezelin küçük bir kız çocuğuna musallat oluşunun hikâyelerini, ses kayıtlarını günlerdir dinliyoruz.

Bu tür olaylar yeni değil, bu tür olayların operasyona dönüştürülmesi de yeni değil veya bizzat operasyon olarak kurgulanması… Bu ülkede neler gördük… Tecrübeli denecek kadar bolca vakayı hep birlikte izledik, sonlarını gözlemledik. O nedenle bu konuya yaklaşırken de müteyakkız olmalıyız.

İKİYÜZLÜLÜK

Sahte şeyhin iğrenç vukuatı üzerinden farklı bir atmosfer oluşturuluyor. Dertleri ne mağdur çocuğun psikolojisi, ne de suçun minimize edilmesi için çare arayışı… Varsa yoksa, buradan nasıl iktidara vurabiliriz, Müslümanları nasıl itibarsızlaştırabiliriz şeklindeki aşağılık kaygıları!

Öncelikle olan nedir, buna bakalım. Konu, Fatih Şağban’ın mağdur ettiği kız çocuğunu ve inançlarını istismar ettiği insanları ilgilendiriyor.

Biz bugün anlıyoruz ki, sahte icazetle ve ciddi uğraşılarla o koltukta oturmuş bir sahtekarla karşı karşıyayız. İçinde bulunduğu tarikatın vakfı tarafından onay almamış bir pozisyonu var ve vakıf bunu iki sene önce kamuoyuna deklare ediyor. Dolayısiyle Şağban’ın çirkinliği, temsil ettiğini iddia ettiği tarikatı bağlamaz.

Hal böyleyken, operasyon medyası bu bilgileri saklayarak kirli algı oyununa start vermiş durumda!

İslam karşıtı küresel sermayenin Türkiye’deki medya ayağı, sol-seküler basın, konu sapkınlık olduğunda olabildiğince ikiyüzlü davranıyor.

Çocuk, kadın, erkek, hayvan fark etmiyor, her türlü sapkınlığa eşit mesafede durarak tepki koymak varken, insan seçiyorlar, kurum seçiyorlar, kesim ve grup seçiyorlar. Bu olaylar kendi kimliklerine yakınsa görmezden geliyorlar. Olayların haberi dahi yapılmıyor. Fakat sapkınlık muhafazakar camianın içinden çıkarsa, mal bulmuş mağribi gibi olayı olabildiğince manipüle ediyorlar. Bu olayda da tarikatların tamamından tutun da tüm Müslümanlara, iktidardan tüm vakıf ve derneklere kadar herkesi zanlı sandalyesine oturtmaya çalışıyorlar.

Operasyonun iki amacı var. Birincisi; Türkiye’deki Müslüman yaşam tarzını itibarsızlaştırmak, ikincisi; sapkın olaylar üzerinden kaos ortamı oluşturup iktidarı sarsmak.

YASAKÇI ZİHNİYET ÇAĞRI YAPMAKTA

Şağban olayı ile bir kere daha “tarikatlar kapatılsın” çığırtkanlığını duymaktayız.

Bu çağrıyı toplumsal realiteye uymayan, yasakçı bir yaklaşım olarak değerlendiriyorum.

Yasaksa zaten yasak! Tekke, zaviye ve dergâhlar zaten yasal değil. Beklentileri CHP dönemindeki Kuran eğitiminin tamamen yasaklanması, dini kitapların yakılması, dini sohbet toplantılarının baskın yemesi ise bu, kendileri için sadece bir hayal olarak kalacaktır. Bu topraklarda bir daha bu şekilde milletimize, milletimizin değerlerine operasyon çekemeyecekler. Nokta.

DEVLET TARAFINDAN TANIMLANMAMIŞ BİR YAPININ MAHZURLARI

Konuyu provoke edici unsurları bir tarafa bırakarak, gerçekçi bir perspektifle ele alma zamanı.

Tarikatlar denetlenemiyor ve bu durumun bazı olumsuz sonuçları oluyor.

Denetimsizlik ve sistemin dışında bırakılan bu yapılarda iyilik, güzellik, hayırda yarış tevarüs etiği gibi bazı hastalıklı durumlar da oluşabiliyor.

Bu yapılarda bireylere dönük suçlar işlenebildiği gibi devlete dönük tehdit oluşturabilecek unsurlar da kendini gösterebiliyor.

Bu konuda hiçbir şey yapmamak, sürekli savunmada kalmak değerlerimizin zarar görmesine neden oluyor.

İşte tam da bu nedenle kötü niyetli kişilerin tarikatları yönlendirmesini engellemek için harekete geçmeliyiz.

Yeni bir düzen kurulmalı. Bu düzen tarikatların özgür yapılarını güçlendirmeli ve bununla birlikte dine, bireylere, toplum ve devlete dönük olası tehditleri de bertaraf etmeli.

Çare olarak yapıların, Diyanet’in denetimine tabi tutulmasını öneren tavsiyeler mevcut.

Sivil toplum, akademi, siyaset ve medya el ele vererek bir çözüm üretmek zorunda.

Gelinen süreçte artık bir şeyler yapmanın zorunluluğunu hepimiz ödev olarak üstlenmeliyiz.

Önemli bir husus da; sadece tarikatlar değil aynı zamanda diğer dinlere dönük cemaatler, mason grupları vs. tüm cemaat ve cemiyetleri daha iyi denetleyecek bir yapı elzem görünüyor.

Ve son söz; İdamı destekliyorum.