Haberin başlığı “Devlet Tiyatrolarından ‘yabancı oyun’ açıklaması” olunca haliyle eskidir diyerek geçtim. Temcit pilavı gibi mevzu, bitmiyor yanlış anlamalar! Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Nejat Birecik yine iddiaların yalan olduğunun altını sert bir şekilde çizmiş. –İnşallah bu sefer açıklamayı doğru okurlar- Birecik, “Devlet Tiyatroları artık yalanlarla uğraşmak istemiyor. Sadece iş yapıyor, sadece iş yapacak. Yok ‘Yabancı oyun yasaklandı’, yok şöyle oldu, böyle oldu… Bunlar çok üzücü şeyler. Bir ulusal kanalda, ‘Hamlet’e veda’ diye haber çıkıyor, bizim 5 yıldır repertuvarımızda Hamlet var. ‘Macbeth yasaklandı’ diyorlar, bizim 3 yıldır repertuvarımızda Macbeth var ve bu sene de olacak, bir dahaki sene de olacak” diyerek hadiseyi özetlemiş.

Yanlış anlama üzerine yüksek yapıyorlar sanki! Mesela, şöyle bir açıklama yapılsaydı idare tarafından, “Bu yıl ülkemizin zihni gelişimini düşünerek repertuvarımızın büyük bir kısmını yabancı eserlerden oluşturuyoruz.” Nasıl yorumlanırdı sahi merak ediyorum. Bu kadar tepki alır mıydı acaba? Hoş yabancı eser oynatmıyoruz da denmiyor orası da işin mizaha uygun kısmı. Kurulmamış, telaffuz edilmemiş bir cümle üzerine yaygara çıkarmak, olmayana dair fikir yürütüp kendimize eziyet çektirmek nedendir acaba? Yaz sıcağında çekilir hadiseler değil azizim.

“Bu kadar korkmayın, saldırganlaşmayın, sadece işinizi en iyi şekilde yapın ve önünüze koyduğunuz hedef kalite olsun” diyor hayat. Dünya üzerinde tiyatro sinemanın karşısında, eski usulleri ve yeniliklere açılan kapılarıyla başka meseleleri gündeme alırken, bizde bu mahalle ağızlarından kurtulup önümüze bakmamız icap eder. Teknoloji çok hızla ilerliyor, tiyatromuzun acilen kaliteli yeniliklere ihtiyacı var, dönüşümünü özünden kaybetmeden nasıl sağlamamız gerektiğine kafa yormamız elzem, buna mukabil bizim sanatçılarımızın birinin çıkıp “Memuriyeti kendine hak gören bir sanatçı, tasması ağzında dolaşan köpekten farksızdır” diyerek küçük gündemcikler oluşturmaya çalışması talihsiz hareketler… Maça giden mahalle taraftarının içindeki coşkuyu edepsiz bir sokak serserisine çeviren hasım bakışından bir zahmet kurtulabilirseniz çok müteşekkir olacağız.

Gönül Ülkü, Gazanfer Özcan Tiyatrosu diye anılan Şişli’deki sahne maddi sıkıntılar yüzünden satışa çıkartıldı. Kenter Tiyatrosu’nun yeri geçtiğimiz sezon aktif olarak kullanılamadı. Türk Tiyatrosu’na emek vermiş çoğu sanatçımız gözlerini bu dünyaya yumarken kendileriyle birlikte hikâyeleri de götürüyor. Tiyatromuzun hafızaları silinirken panik butonuna basmak yerine lüzumsuz didişmelerden kendilerine yol açanları dinlemek istemiyor bu kulaklar!

Türk sinemasının kıymetli bir ismi olan Sezer Sezin, nam-ı diğer Şoför Nebahat ablası aramızdan ayrıldı. 1940 yılında Eminönü Halkevi Tiyatrosu’nda Kral Oidipus’la ilk defa sahne heyecanını tadan Sezin’in o yıllara dair hatıralarını dinleyemedik mesela. 1946’da Vedat Örfi Bengü ile Sezer Tiyatrosu’nu kurmasını, bir yılı tamamladıktan sonra perdelerini kapatması sürecini en detaylı haliyle anlatacak kişi gitti.

Şimdi ah vah etme zamanıdır gidenin ardından. Ailesi Sezer Sezin’in özel arşivini paylaşmazsa kimse haberdar olmayacak ve sonsuzluğa doğru o fotoğraflar sürüklenip kaybolacak. Geçmişi kayıt altına almak, gelecek nesillere aktarmak önemlidir. Hassasiyetlerimiz hem geçmişi zenginlikleriyle doğru aktarmak hem de geleceğe dair kaliteyi nasıl daha iyi artırabilir derdine düşmek olmalı. Yoksa ağzı olan konuşuyor…