Kendine iyi bakmak, her zaman bir şeyler yapmak anlamına gelmez. Bazen hiçbir şey yapmadan oturmak, susmak, gözlerini kapatmak da bakımdır. Hatta bazen en gerçek bakım, hiçbir şey yapmamakta gizlidir. Çünkü insan bazen en çok sessizlikte iyileşir.

Modern çağ, hareketi kutsallaştırdı. Durmak, geri kalmakla eş tutuldu. Herkes bir yerlere yetişmeye, bir şeyler üretmeye, sürekli bir ses çıkarmaya zorlanıyor. Sosyal medya çağında sessizlik neredeyse unutuldu. Konuşmayan, paylaşmayan, görünmeyen insanlar “yokmuş” gibi sayılıyor. Ama unuttukları bir şey var: İnsan, en çok sustuğunda duyar kendini.

Kişisel bakım, sadece krem sürmek, saçını taramak, spor yapmak değildir. Kimi zaman bir pencereden dışarıya sessizce bakmak, kahveni yudumlarken hiçbir şey düşünmemek, telefonsuz bir saat geçirmek de bakım sayılır. Zihnini susturmak, içini duyabilmek için ilk şarttır.

Çünkü gün boyunca kafamızın içinde yüzlerce ses dolaşır: Yapman gerekenler, unutmaman gerekenler, başkalarının ne düşündüğü, ne dediği, ne istediği… Ve biz tüm bu seslerin arasında kendi sesimizi kaybederiz. Oysa insan, dışarının gürültüsü sustuğunda içine doğru döner.

Durmayı öğrenmek, susmayı bilmek kolay değildir. Özellikle her saniyesi planlanmış bir hayatın içinde. Ama zamanla fark edilir ki, bazen bir şey söylememek, bin cümleden daha anlamlıdır. Bazen susmak, kendine “buradayım” demenin en derin yoludur.

O yüzden ara sıra dur. Konuşma. Yetişme. Yetiştirme. Sadece nefes al. Çünkü o anlar sana ne kadar canlı olduğunu hatırlatır.

Unutma, sessizlik bir eksiklik değil; bir derinliktir. Kendine dönebildiğin her an, bir bakımdır. İçindeki gürültüyü susturabildiğin her an, bir huzurdur.

Ve bazen, yalnızca susarak da kendine çok iyi bakabilirsin.