Kurda yaşanan dalgalanma ve yükseliş ülkemizin borç stoklarının daha iyi yönetilmesini zorunlu hale getirmiş durumdadır.

Borçlu tarafından bakıldığında toplam borç stoku içerisinde kamu sektörünün borç oranı % 18, Merkez Bankasının ki % 0.3 ve özel sektörün borç oranı ise % 81.7 ile en yüksek düzeydedir.

Özel sektör borç oranının yüksekliğinin yanında kur yükselişiyle bu borç stokunun daha yukarılara çıkma ihtimali hizmet veya ürün üreten işletmeleri son dönemde ciddi bir düşünce haline sokmuştur.

Diğer taraftan haziran sonu itibariyle kısa vadeli dış borç stoku ülkemiz için 119.8 milyar $ a çıkarak borç durumumuzu iyi yönetmeyi olmazsa olmaz bir hale bürümüştür.

Bu durumda hem kamu hem de özel sektör borç yapılarını hemen gözden geçirerek ödeme yapabilmek için gerekli önlemleri almak zorundadırlar. Burada özellikle özel sektör tarafında mali kuralların bankalar tarafından işletmeler lehine kullanılması dönemsel sıkıntının rahat aşılmasını sağlayacaktır.

Temmuz ayında ülkemizde kapanan şirket sayısının bir önceki aya göre % 32.94 oranında artmış olması sonrasında 10 Ağustos itibariyle döviz kurlarının yükselişi neticesinde Ağustos ayında kapanan şirket sayısı oranı daha yüksek çıkabilecektir. Dolayısıyla özellikle özel sektör için bundan sonraki dönemlerde borçların yönetimi daha önemli bir konuma gelecektir.

Kamu tarafında ise tasarrufların hızlı bir şekilde hayata geçirilmesi devlet borçlarının iyi yönetilebilmesi sonucunu ortaya koyacaktır. Burada aslında tüm devlet görevlilerine ciddi bir görev düşmektedir. Bu görev kısacası şudur; kendine ait olan paranı nasıl harcıyorsan devlete ait olan parayı da o şekilde harca prensibiyle devlet harcamalarının yapılmasıdır. Sadece bu prensiple hareket edilmesi kamu borçlarımızın hızlı bir şekilde erimesine vesile olacaktır.

Özellikle 2001 krizinden sonra oluşan mali disiplin, sağlam bankacılık sistemi, genç nüfusumuzun artmış olması ve daha önce yaşanılan kriz tecrübeleri bize yukarıda sıraladığımız borç stoklarımızı daha iyi yönetme imkanını verecektir. Bu olguları iyi kullanamadığımız durumda ise belki Katar dan alınan 15 milyar $ Ağustos ve Eylül aylarını biraz rahat geçirmemize sebep olacak ama dış borç ödemelerimizin yoğunlaşacağı Ekim ve Kasım ayları çok ciddi sorunların yaşanabileceği aylar olabilecektir. Dolayısıyla sadece Katar ile değil daha farklı kardeş ülkelerimizle işbirliklerini hızlı bir şekilde hayata geçirerek piyasalara güven aktarmamız gereklidir.

Bu söylediklerimiz yapılmaz ise piyasalarda tefeciler ve faiz lobileri çok etkin olacaklardır.

Diğer taraftan üretim ve kalkınmayı bir arada düşünerek hareket eden bir piyasa mekanizmasının hızlı bir şekilde ortaya konulması piyasalara güven anlamında mühimdir.

Son dönemdeki kuru yükselişinin nedenini anlamak için bayramdan sonraki hafta içi verilerine bakmamız gerekecektir. Bu veriler kur üzerinden verilmek istenen algının sebeplerini ortaya koyacaktır. Sebepleri anlamak ise bundan sonra neler yapmamız gerektiğine karar vermek anlamında önemlidir.

Çünkü TL nin değeri 2001 krizi seviyelerinin altına geriledi. Devlet tahvili faizleri ve BİST dolar bazında 2008 krizinde gördükleri seviyelere yaklaştı. 2001 krizinin aksine Türkiye deki oynak durum gelişmekte olan piyasaları ve Avrupa yı da vuruyor. Almanya ve İtalya ile yaptığımız ticaretler ciddi sıkıntılar yaşamaktadır.

Sorunları iyi anladığımız taktirde üreteceğimiz çözümler sonucu çözer nitelikte olacaktır.