Yıllar sonra Kurban Bayramı için memleketim Erzurum’a geldim. Genelde Ramazan Bayramı’ndan birkaç gün önce gelir kadir gecesini ve orucun  coşkusunu burada yaşardım. Hatimden kalan cüzlerimi farklı camilerde tamamlar o şekilde bayrama hazırlık yapardım. Bu sene nasip Kurban Bayramı’na imiş. 

İstanbul’dan uzun bir yolculukla arife günü Erzurum’a vardım. Yolcuğun büyük bölümü gece olduğu için araç ışıklarından başka bir şey görme imkânı olmadı. Erzincan’a geldiğimizde günün ilk ışıklarıyla dağlar arasındaki yüksek ova bana farklı duygular çağrıştırdı. 

Erzincan’a varınca hep o meşhur türkü aklıma gelir: 

Erzincan’a vardım ne güzel bağlar 

Erzurum’a vardım dumanlı dağlar. 

Erzincan yüksek bir ova olarak Erzurum’dan daha alçak bir rakıma sahip o nedenle daha fazla bağlık-bahçelik. Erzurum’a vardığımızda dumanlı dağları görmedik ama ihtiyar dağlar arasında daha yüksek bir ovayla karşılaştık. Erzurum’un girişinde ülkemizin en eski ilim ocaklarından Atatürk Üniversitesi bizi karşıladı. Adeta şehre ilim kapısından girilir der gibi.

Ramazan Bayramı’nın coşkusunu bu bayram yakalayamadım Erzurum’da. Arife akşamı millet alışveriş yapıyordur düşüncesiyle caddeleri dolaştım berber dükkanları ve  yeme içme mekanları dışında hemen hemen her yer kapalıydı. 

Ramazan Bayramı ile Kurban Bayramı arasında nasıl bir fark var? diye düşündüm. Ramazan Bayramı bir ay hazırlık yapılarak kavuşulan nefis imtihanından çıkmanın mutluluğu. Ramazan’da bir ay boyunca aç ve susuz kalarak nefislerimizi terbiye eder, varlığa ve yokluğa şükrederiz. Ramazan bir oruç ayı olmanın yanı sıra medeniyet ve kültürün müesseseleştiği bir iklimdir. Oruç herkese hitap ederken kurban ve hac mali imkânı olanlar için daha büyük bir imtihan aracıdır.  

Kurban Bayramı’nda iki ana ibadeti yerine getiririz; kurban kesmek ve hac yapmak. Kurban canın ve malın bayramıdır. Kurban insanlığımızı sorgulamaya vesile olur. Yeryüzünde var oluşumuz gayemizin ana noktasını teşkil eder.  Kurban, insanın eşrefi mahlukat oluşunun hatırlandığı ve sorumluluğunun ne kadar yüksek olduğunun işaretidir. İbrahim gibi sabırlı ve inanmış, İsmail gibi teslim olmaktır kurban. 

Kurbanı çifte bayrama dönüştüren hacılardır. Onlar arzın merkezinde yenilenerek beyaz bir kefenle veda edeceğimiz bu aleme meydan okurlar. Lebbeyk Allahumme lebbeyk…

Hacla dirilen nesillerin hayatları boyunca insanlığa bu pencereden bakmaları beklenir.

Bayramlar ara duraklardır farkında olmadığımız akan giden hayatımızda. Bu duraklarda muhasebe yapar, tefekkür eder, hamt ve şükür ederiz. Yeryüzünde var oluş gayemizi yeniden idrak ederiz. Dünyanın merkezinden bir, bütün ve eşit olarak insanlığa barış mesajımızı göndeririz. Veda hutbesinde Resul(s.a.v)’un insanlığa çağrısını asırlar sonra aynı dirilikte hatırlatırız. Ey Adem’in çocukları kardeş olunuz!

Bayrama, kurbana, hacca dair beynimde uçuşan düşüncelerden yakalayabildiklerimi sizinle paylaştım. Şuna inanıyorum ki herkesin bayramı kendinedir; paylaştıkça çoğalan, yaşadıkça var olan. Kurbanı paylaştığımız gibi muhabbeti, dostluğu, kardeşliği de bütün insanlıkla paylaşalım. Samimiyetle paylaşılan duyguların zihinlerde ve gönüllerde iz bırakacağını unutmayalım.  

Mahşeri vicdan dediğimiz milletimizin sağduyusuyla gösterdiği feraset bu cihan şümul müesseselerin, fikirlerin, tecrübelerin eseridir. O nedenle bu tecrübeleri besleyecek ilhamını  kutlu değerlerden alan sistemlere, düzenlere ihtiyacımız var.  

Nice huzurlu bayramlara…