Her yeni gün, usulca önüne serilen bembeyaz bir sayfa...
Her yeni bir gün, varlığının en saf haliyle sana gülümseyen, bomboş, lekesiz, tertemiz bir davetiye.
Yaz!
Ne istiyorsan, ruhunun derinliklerinden süzülüp gelen ne varsa, hayata geçirmeye azmettiğin tüm düşlerini korkusuzca işle o sayfaya yaz.
Nihayetinde ortaya çıkacak o eşsiz eser; tamamen sana ait, bizzat senin tarafından, senin özgün kaleminle hayat bulmuş, her satırında seni yansıtan, her kelimesinde seni anlatan bir kitap olacak.
Düşündüklerin, o incecik tavırların, bazen sükûtun o derin anlamı, bazen de haykırışlarının o sarsıcı gücü, yaptıkların ya da yapmaktan imtina ettiklerin; tüm eylemlerin, bu eşsiz kitabın mürekkebi olacak.
Her yeni bir gün, tertemiz bir sayfa daha açılıyor işte önünde ve ömründe; her şafak vakti, henüz yazılmamış, kirletilmemiş, umut dolu...
Ne yazacağına yalnızca sen karar vereceksin.
O bembeyaz boşluğun nasıl bir mana ile dolacağını, hangi renklerle bezenip hangi duygularla yeşereceğini yalnızca sen belirleyeceksin.
Kendi kaderinin kitabını, kendi özgür iradenle, bizzat kendin yazıyorsun.
Bir gün, hiç beklemediğin bir anda, belki sağından usulca uzatılacak, belki solundan ihtişamla sunulacak bu kitabı, evet onu, evet ta kendisi sen yazıyorsun.
Yazarı sensin bu hayat öyküsünün.
Yazdıkların, ya alnında bir onur nişanesi olacak ya da yüzünü kızartan bir utanç vesikası.
Yazdıkların, nihai akıbetini, sonsuzluğa uzanan o yolculuğunu belirleyecek.
Sayfa sayfa, gün gün, anbean ilmek ilmek dokuyorsun ömür kitabını.
Güneşin her doğuşu, yüreğinde taptaze bir umut filizlendirmeli.
Gözünü açtığın her yeni gün, senden umudun kesilmediğinin, sana bir şans daha verildiğinin en açık delili.
Öyleyse neden hâlâ o karamsarlık bulutları ruhunu esir almış?
Neden ellerin umutsuzca yanına dökülmüş, hayattan tüm beklentilerini yitirmiş, sanki ruhu bedenini terk etmişçesine hareketsiz ve tepkisizsin?
Niçin hiç imkânın yokmuş gibi davranıyorsun?
Halbuki en büyük imkân sensin.
Eline sımsıkı tutuşturulmuş o kudretli kalemi fark et artık ve yaz; kendini nasıl bir kahraman olarak resmetmek, hangi zirvelerde görmek, hangi erdemlerle anılmak istiyorsan.
İmkân dediğin o soyut kavram, her şeyden evvel ruhunun derinliklerinde filizlenen bir tohumdur, dışarıdan gelen bir lütuf değil.
Kendini tüketmiş, umut pınarlarını kurutmuş biri, hangi dışsal imkânın farkına varabilir ki!
Elindeki kalemin, yani iradenin ve potansiyelinin farkında olmayan, daha neyin farkına varabilir?
Neden ruhunu okşayacak, vicdanını rahatlatacak iyi şeyler yazmıyor, iyi eylemlerde bulunmuyorsun?
O son sayfanın da dolduğu, kalemin usulca elinden alındığı, ömür kitabının mühürlenip kapandığı o kaçınılmaz an gelmeden önce, her yeni bir günü paha biçilmez bir fırsat bil.
Gelecekte yankılanacak o acı dolu “Ah keşke şu yazdığım cümleyi/eylemi şöyle yazsaydım/yapsaydım...”, “Ah keşke şu paragrafa hiç başlamasaydım...”, “Ah keşke şu bölüme kitabımda hiç yer vermeseydim...”, “Ah keşke geri dönebilsem; yazabilecek tek bir sayfam, üzerime doğacak yeni bir günüm olsa...” diyeceğimiz o pişmanlık dolu gün gelmeden, önümüze açılan her sayfanın, üzerimize doğan her güneşin ve nefes aldığımız her anın kıymetini derinden bilenlerden olma duasıyla...