Kurgulamaya çalışsanız veyahut bir Tarantino filmi için senaryo yazmak isteseniz ancak bu kadar olur.

Gerçek hayatın bakiyeleri arasında yer alan tesadüfler, “Hadi canım, bu kadar da olmaz’ dedirtse de insana, az sonra okuyacaklarınız tesadüfler konvoyuna okkalı bir im koyacak mahiyette.

Okuyacaklarınız yaşanmış bir olaydır ve günümüzün ruhunu yani ‘at izi it izi’ durumunu tam ve net bir şekilde yansıtmaktadır.

Hikâyemizin kahramanları ekranlarda çok sık gördüğümüz bir AK Parti milletvekili ile kamuoyu tarafından tanınan ekranlarda çok gördüğümüz bir gazeteci.

Olay bir davetiye ile başlıyor.

AK Parti milletvekili, evlilik hazırlığındadır. Sıra düğün davetiyelerini dağıtmaya gelir. Yine ismi bende mahfuz bir gazeteci arkadaşını arayarak davetiyeyi yollamak için posta adresini ister.

Gazetecinin davetiyesi verilen adrese postalanır.

Ne var ki, postacı adresi bulamayınca davetiye geri döner.

Milletvekili davetiyeyi yeniden aynı adrese gönderilmesi talimatını verir.

Fakat davetiye yine geri gelir.

Bu sefer PTT Genel Müdürü’nü arayarak, “Bir davetiyeyi gönderemedik” diye sitem eder.

PTT Genel Müdürü ilgili postanenin müdürünü arayarak davetiyenin yerine ulaştırılması için sıkı sıkıya tembih eder.

Genel müdüründen azarla karışık talimatı alan postane müdürü ilgili adresin tam tespiti için iki memur görevlendirir.

Memurlar adresi bulurlar, kapı numarası olmayan zillerden birisini çalarlar.

Kapıyı gazetecinin eşi açınca memurlar adresin doğruluğunu sorarak teyit ederler. Gazetecinin eşi, “Niçin soruyorsunuz?” sorusuna, “Postaneden geliyoruz yenge” diye cevap verirler.

Fakat bu cevap gazeteci eşini tatmin etmez. Çünkü ‘ortalık karışıktır.’

Durumu hemen eşine anlatır

Daha önce özellikle FETÖ ve daha birçok yasadışı örgüt tarafından tehdit edilen ve ölüm listelerine giren gazeteci de bu iki kişinin postaneden gelebileceklerine ihtimal vermez.

Olup biteni İstanbul Emniyet Müdürüyle paylaşır.

Emniyet Müdürü de postacı kılığında başka kişilerin keşif yapıyor olabileceği endişesiyle güvenlik kameraları ve MOBESE kayıtlarını inceletir.

Bir süre sonra bu iki kişinin postanede çalışan memurlar olduğu tespit edilir.

Ertesi gün mesai başlar başlamaz postaneye hatırı sayılır bir kalabalıkla operasyon yapılarak tespit edilen iki memur elleri kelepçeli bir şekilde götürülür.

Postanede bir FETÖ operasyonuyla mesai arkadaşlarının alındığı kanaati hâkimdir. Çalışanlar alınanların FETÖ’cü oldukları minvalinde yorumlar yapılarak kurguyu tamamlama telaşına girerler.

Fakat meselenin özü kısa bir zaman sonra ortaya çıkar.

Çünkü memurlar, “O eve neden gittiniz?” sorusuna çok fazla direnmeden müdürleri tarafından görevlendirilerek, bir adres tespiti vazifesini yerine getirmek için gittiklerini söylerler.

Müdür bey de vaziyeti tasdik edince memurlar salıverilir.

Salınan memurlardan biri gazeteciyi arayarak kendilerini neden şikâyet ettiğini sorunca vaziyet iyice anlaşılmış olur.

Peki, bütün bunlar nasıl mı olmuştur?

Hayatın o iki memura ‘tesadüf’ testidir bu olup bitenler.

Yan komşu, bahçe duvarı tadilatı sırasında kendisininkiyle birlikte gazetecinin kapı numarasını sökmüştür.

Tadilatı bitiremediği için de yerine takmamıştır.

Davetiyeler de kapı numarası olmadığı için geri gitmiş.

Olaylar bu şekilde gelişerek arapsaçına dönmüş…