Aile, bileceğimiz üzere en mühim ve en küçük yapı taşıdır. Aile sistemine dâhil olan her çocuk, en büyük eğitim sürecine başlamaktadır. Okul eğitimde nasıl ki bir sistem vardır, aile eğitiminde de belli bir sistem olmalıdır. Bu noktada sistem, çocuğun mutluluğu, başarısı, neşesi vb. üzerine değil, huzur ve güven algısının gelişmesi üzerine olmalıdır. Burada anne ve babalara çok iş düşmektedir. Anne-babanın evdeki rolleri ve sınırlamaları iyi belirlemeleri, aile üyesi herkes bu rol ve sınırlamaları geçmemelidir. Bu noktada çocuğu bekleyen tehlike, annenin baba, babanın anne olmasıdır. Bu rol karmaşasına giren çocuk, hayatındaki huzur ve güven algısında ciddi sıkıntıya uğrayabilmektedir. Huzuru annede bulmak isteyen çocuk, oldukça sert, öfkeli, eleştirel, otoriter, evde tam yetki sahibi, tüm karar ve izinlerin yönetimi onda olan bir anne modeliyle karşılaştığında maalesef ki huzuru bulamayacaktır. Aynı şekilde tamamen yönetimi anneye bırakmış, aile işlerine çok karışmayan, en ufak bir izinde bile “Annenize sorun” şeklinde dönüt veren, çocuklarıyla sadece maddi iletişim kuran, çocukları çok muhatap almayan bir baba modelinde de çocuk, güveni bulamayacaktır.
Aile sistemi, demokratik olmalı; anne-baba ortak dayanışma içerisinde bulunmalıdırlar. İzinler ve kuralları belirleme noktasında anne-baba her ne kadar ortak belirlese de, kuralları takip etme ve kurallara uymasına teşvik etmede yahut izinler almada baba biraz daha ön planda olmalı, anne daha çok arada çocuğu rahatlatma noktasında yardım eden olmalıdır. Yani müdür baba, müdür yardımcısı anne gibi düşünülebilir. Bu noktada asıl amaç; kurallar, sınırlar ve izinlerin baba tarafından belirlenmiştir mesajını aldırtarak çocuğu güvende hissettirme; her türlü derdi, sıkıntıyı yaşadığında yanında olacağım ve yardımcı olacağım mesajı vererek çocuğu huzurlu hissettirmektir. Peki, anne güvenli, baba huzurlu hissettiremez mi? Hissettirir. Lakin en temel olarak bu rol ayrımını ve duygu hissettirme durumunu iyi yapmak gerekir. Özünde “bir hata yapacağım zaman babamdan çekindiğim için yapmam(güven), bir hata yaptığım zaman ilk annemle paylaşırım (huzur)” mantığını çocuğa oturtmak gerekmektedir. Bu huzur ve güven sistemi oturmadığı zaman çocuk, küçük yaşta birçok davranış sorunlarına yöneldiği gibi (tırnak yeme, alt ıslatma, yalan söyleme, gece uyuyamama vb.) ileriki zamanlarda hemcinsine yönelmeye de başlayabilmektedir. Genel huzur duygusunu hep babasında bulan ve annesiyle arasına set çekmiş bir erkek çocuk yahut genel güven duygusunu annesinde bulan ve babasıyla arasına set çekmiş bir kız çocuk, haliyle hemcinslerinin onu daha iyi anladığını, onu daha çok rahatlattığını ve onla daha çok zaman geçirmesi gerektiği mesajını doğurup büyütmektedir. Bu da karşı cinse karşı bir öfke, bir nefret bir mesafe beslemesi ve ondan uzak durması gerektiği gibi algıyı maalesef ki oluşturmaktadır.
5- Sosyal medya: Bu konuyla ilgili anlatacaklarım, sayfalar dolusu yazılara tekabül edebilir. Lakin özet bir şekilde dikkat edilmesi gereken noktaları sizlerle paylaşacağım.
Teknolojinin gelişmesi birçok fayda sağlarken birçok zararlar da ortaya çıkarmaktadır. Ortaya çıkan bu zararlardan en çok etkilenen savunmasız çocuklardır. Belli bir yaşa kadar ailenin şekil verdiği çocuk, yanlış yönlendirmelerle zarar görmüş bir şekle bürünmektedir. Bunun en acı verenlerinden biri, “sosyal medya çocukları”dır. İnsanlar, çeşitli yoğun duygularını sosyal medyada paylaşırken çocukları üzerindeki duygu yoğunluğunu -en çok da anneler- kontrol edemeyip birtakım “dikkatsizce” paylaşımlar yapmaktadırlar. Somut örnek vermek gerekirse; doğum esnasından tutun yediği yemek, yaptığı tuvalet, attığı adım, giydiği giysiye kadar, “çocuğun her bir şeyini paylaşan ebeveyn grubu” ortaya tünemiştir. İnsan, duygularını paylaşmak isteyebilir. Lakin her şeyin bir sınırı ve yöntemi vardır. Bu çocuklar üzerinden yapılan paylaşımlar, çocuk üzerinde narsizm (kendini tanrılaştırma), depresyon (popüler yetişen çocuğun bir süre sonra beğenilmediğini düşünün mesela…), mahrem sınırlara dikkat edememe (sosyal medyada mahremiyet namına bir şey yok zaten…), gibi çok büyük ve telafi etmesi zor sorunlar ortaya çıkarır. Yapılan paylaşımların çocuk tacirlerine, teşhircilerine, pedofil olaylarına karışması konusuna girmiyorum bile… Ne olursa olsun, çocukların sosyal medyadan/hatta teknolojiden bilincini eline aldığı yaşa kadar (ki bu yaş 13 yaş gibi bir yaşa tekabül ediyor) uzak tutulmalı, hatta belki filmler gibi +18 yaş sınırı konulmalıdır. Ancak o zaman sağlıklı bir nesilden söz edebiliriz.
Allah, bu zamanda çocuk yetiştiren herkesin yardımcısı olsun.
Bayramınızı kutlar, sevdiklerinizle kaliteli zamanlar geçirmenizi dilerim.
Selam ve dua ile…