Oturmuş Harem’in üzerinden İstanbul Boğazı’nı seyrediyorum.

Sol yan masamda oturan iki yaşlı adamdan biri diğerine; ‘Gördün mü diğerleri bir Ali bulamazken AK Parti Binali buluyor’ diye cevap verince beni zoraki gülümsetiyor.

Garsona, gürültü arasında kaybolan Safiye Ayla’nın sesini biraz daha açmasını rica ediyorum.

‘Ne bülbül gülü sevdi, seni sevdiğim kadar

Ne böyle seven gönül ne de senden güzel var..’

Makamı Nihavend de buğulandı gönlümüz….

İstanbul Boğazı’ndan Marmara’nın ufkunu seyre dalarak, çayımla menekşelenen sulardan demleniyorum.

Sağımdaki masada gençler, kızışan tartışmanın ateşine habire odun atıyor; ”Er-geç ‘Bağımsız Kürdistan’ kurulacak…” diyor biri, diğeri tam cevap verecekti ki, ben devreye girip, ‘Önce bağımsız Çerkes devleti kurulacak sırasıyla aslanım’ diye lafa bodoslamasına giriyorum.

Kısa bir şaşkınlıktan sonra sakallı delikanlı ‘Ya dur bi hele dayı sen nereden çıktın.!’ diye çıkışıyor.

”Zannediyorsunuz ki, ‘Bağımsız devlet’ Paris’ten sipariş edilen bir deodorant. ‘Bağımsız devlet’ tamlaması temelsiz içeriksiz manasız bir tamlamadır. ‘Devlet’ olmak zaten bağımsız olmaktır. ‘Devlet’ ısmarlamakla kazanılan bir şey değildir. Devlet olunan bir şeydir, ‘Olmak’ ile ilgilidir. Piyangodan bir araba kazanabilirsiniz ama bir devlet kazanamassınız.” dedim ve dönüp garsondan şu parçayı tekrar çalmasını rica ederken, gençlere de şarkıyı dinlemelerini tavsiye ettim.

Sol yan masadaki iki yaşlı adam bana müteşekkir gözlerle bakıyorlar…

”Menekşelendi sular, sular menekşelendi

Esmer yüzlü akşamı dinledim yine sensiz

Leylak pırıltılarla bahçeler gölgelendi

İnledi yine bülbül, olmazmış gül dikensiz

Dikensiz gül olmazmış

Çilesiz bülbül ayşe

Her kuş bülbül olmazmış

Her çiçek de gül ayşe

Ne bülbül gülü sevdi seni sevdiğim kadar

Ne böyle seven gönül ne de senden güzel var

İçli bir özleyişle bırak beni yanayım

Gözlerinde gördüğüm rüyama inanayım”

Ve dönüp gençlere; “Dikensiz gül olur mu, çilesiz bülbül olur mu, her kuş bülbül mü, her çiçek gül mü…!?” diye sordum.

Gençler şaşkındı ve devam ettim konuşmaya; Kavimler, aşiretler devlet kuramaz ‘Millet’ olmadan. Millet ile devlet, bülbül ile gül gibidir. Her toplum bir millet değildir, her ülkede devlet değildir. Millet aslında bir Mehmet’tir, devlet de bir Ayşe’dir. Eğer ki Mehmet ve Ayşe aşk ile evlenirlerse doğacak çocukları ‘Adalet’dir…

Kavimler ve aşiretler, henüz akıl/baliğ olmamış, evlenme yaşına gelmemiş çocuk halidir bir milletin.

Ama abi dedi, gençlerden biri: “Dünyada nice ülkeler var, neden Kürtlerin bir devleti olmasın…!?”

Dedim ki: ”Ne bülbül gülü sevdi, seni sevdiğim kadar, Ne böyle seven gönül ne de senden güzel var…”

Yeryüzünde, iki ‘Millet’ten başka Millet yok, iki ‘Devlet’ten başka devlet de yok. Bu iki Millet ve Devlet gece ve gündüz gibidir. Şuan gecedir insanlığın, kimisi uyuyamamıştır sabahı beklemektedir. Kimi ne iş ne oynaştadır kim bilir…! Kimi uykudadır. Gecenin karanlık devleti hükümrandır. Malları batıl şeylerle mubadele halindedir.

Gündüzün aydınlık devletinde, batıl zail olmuştur.

‘Abi çok soyut konuşuyorsunuz hiçbir şey anlamadım’ diyor gençlerden bir diğeri.

“Aranızda bir Ayşe’ye aşık olanınız var mı..!?” Diye soruyorum. Gençlerin şaşkınlığı artıyor tuhaf tuhaf yüzüme bakıyorlar…

Sizler, gecede doğmuş çocuklarsınız, size gündüz ancak soyut kavramlarla anlatılabilir. Güneş ve aydınlığı, ne kadar bir ampül misaliyle anlatılabilinir…!? Gecenin rasyonalitesinden karanlık bırakmaz ki çıkabilsin tahayyülünüz…

İçli bir özleyişle bırakın beni yanayım, gözlerinizde gördüğüm rüyama inanayım, diyerek şarkı bitiyor vesselam…