Bizler Amerika herhangi bir konuda eleştirildiğinde mutlu oluruz. ABD’deki kapitalist düzen hep çıkar düzeni gibi gelir çünkü. Yani Amerika, bir işte çıkarı yoksa o işle ilgilenmez, çıkarı varsa da ilgilenmeden durmaz. İlgilenmenin isyana, iç karışıklığa, darbeye ve hatta savaşa ve işgale kadar çok çeşitli evreleri vardır ki her birini defalarca yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz. Sınırların, demografinin sosyolojinin değişmesinin, ortalığın kan gölüne dönmesinin onlar için hiçbir önemi yoktur. Önemli olan yüksek çıkarlardır.
Kitap beni önce ismiyle yakaladı; bu hep böyle olur. “Suç Ortağı Hollywood”, en başta adıyla hayaller kurduran bir kitap. Tam da aradığım kitap bu diye düşündüm. ABD yönetiminin çıkarcı uygulamalarının önce Hollywood tarafından sunulduğunu okuyacak, Amerikalılar ile eş zamanlı olarak dünyanın bir şeylere ikna edilmeye çalışıldığını görecektim. Kitaba kendi düşüncelerimin seslendirildiği bir araç olarak baktım ve okumaya karar verdim. Fakat kitap resmen ayrıntılar denizi... Konu konuyu açıyor, filmler, aktörler, aktrisler havada uçuşuyor. Benim aradığım şey o kadar küçük o kadar küçük kaldı ki kendimi sorguladım. Sadece “Hollywood Yazar, Amerika Oynar” başlığının altında bile kitabın toplamında aradığımdan çok daha fazlasını buldum.
Bir film endüstrisinin sanat olarak pazarlandığı ve çok para harcanarak oluşturulan emsalsiz! projeler yıllardan beri Amerikan politikalarının işbirlikçisi konumunda. Alev Alatlı, ABD-Hollywood işbirliğini olabildiğince sert ama sakin bir üslupla eleştiriyor, kurduğu ve yakaladığı bağlantılarla sektörün ve yöneticilerin ipliğini pazara çıkarıyor.
Kovboylar: “Silahlı, Gözleri Dönmüş Haydutlar”
Bir döneme damgasını vuran kovboy filmlerinden başlayabiliriz... Basit bir sığır çobanının adalet savunucusu, masumların hamisi ve zorbaların azılı düşmanı hâline getirilmesi son derece ince bir işçilikle anlatılmış. Kovboylara birçok filmde hayvanların dilinden anlayan, onları tedavi eden ve bazen de insanlardan koruyan korumacı, sahiplenici bir rol verilir. Ayrıca harama bakmaz ve el uzatmazlar. Ama gerçek hayatta filmlerdeki hallerinden epey farklılar. Yani şöhretleri pek iyi sayılmaz. Çevrelerinde hiç sevilmeyen bu tipler için 21. ABD Başkanı Chester Alan Arthur’un 1881’de Kongre’de yaptığı konuşmada sarf ettiği şu sözler gerçekliği tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor: “Arizona topraklarının barışçıl iskânını önleyen, silahlı, gözleri dönmüş haydutlar.” Alatl’'nın peş peşe bilgi bombardımanı devam ederken o sırada araya sıkıştırdığı Başkan Theodor Roosevelt’in ayı hadisesi ile bir kahramanın doğuşunun müjdelendiğini görürüz: “Teddy Bear”
Filmle Kurulan Bakanlık
Kitaptaki enteresan bilgilerden biri de US Department of Homeland Security yani ABD İç Güvenlik Bakanlığı’'nın kuruluşuyla ilgili. Çünkü karşımıza yine Hollywood ve yapım şirketleri çıkacak. 11 Eylül olayı ABD’de ve dünyada Müslümanlara bakışı değiştirmiş, ABD’deki güvenlik algılarını bambaşka boyutlara taşımıştı. Böyle bir ortamda içeride tehlikeleri bertaraf edecek ve her şeyden şüphelenecek bir bakanlığa ihtiyaç vardı. Bunun için toplumu hazırlayacak ön çalışma gerekiyordu. Bu işi yapan NBC oldu ve söz konusu bakanlık kanalda yayınlanan bir filmin ardından kuruldu. 11 Eylül’ün yarattığı havayla çekilen film tam bir yol gösterici -algı operasyonu demek daha doğru- olur. Usame bin Ladin’in dağ taş arandığı Afganistan bozkırları, Afgan kadınlarının tutsak! hâli, El Kaide vahşeti, Alatlı’nın ifadesiyle “ABD'nin yerdeki toplu iğneyi başından vuran high-tech akıllı füzeleri” döndürüldü de döndürüldü. Bu hem 9/11 sonrası uygulanan politikaların hem de gelecekte uygulanacak özgürlükleri askıya alan ve faturayı tüm Müslümanlara çıkaracak politikaların altlığı oldu. İç Güvenlik Bakanlığı’nın yetkileri de bu filmle belirlendi. Dışarıdan içeriye girebilecek tüm tehlikelere karşı alınan önlemler göçmen düşmanlığı, farklı din mensuplarına düzenlenen operasyonlar ise İslâm ve Müslüman düşmanlığı yani İslamofobi olarak kendini gösterir. Yeni ABD 9/11 sonrası 9/11 kodlarıyla kuruldu ya da kurduruldu dememek için hiçbir sebep yok.
Kitapta geçmiyor ancak 1993 Dünya Ticaret Merkezi saldırısını anlatan 1997 yapımı “Path to Paradise: The Untold Story of the World Trade Center Bombing” (Cennete Giden Yol: Dünya Ticaret Merkezi Bombardımanının Anlatılmamış Hikâyesi) isimli film esasında dünyayı değiştirecek olayla ilgili spoiler verir. Filmin sonunda Remzi Yusuf’un ağzından dökülen sözler her şeyi ortaya koyar: “Next time, we will bring them both down” Yani İkiz Kuleler’e bakarak “Bir dahakine ikisini de yıkacağız” Sonuç: 2001 11 Eylül saldırısı…
Rocky Sayesinde Hepimiz “Amerikalıyız”
Alatlı’'nın önem verip değindiği isimlerden biri de Sylvester Stallone... Stallone, sinema dünyasına pek onurlu rollerle başlamamış olsa da Rocky ile kendini bulmuş sonrasında ise Rambo serisiyle iki kahramanlık hikâyesi birden yazmış bir isim olarak dikkat çekti. Kısaca Rocky’ye bir göz atalım. Varoş boksörü Rocky Balboa’nın yükselişi yavaş yavaş gerçekleşir ve sıra dördüncü filme gelir -ki en ihtişamlısı olarak kabul edilir- Burada ABD bayraklı şort giyen bir boksörün Sovyetler Birliği’'nin en güçlü adamı Ivan Drago’yla olan mecburi mücadelesini izleriz. Drago’nun bir önceki karşılaşmada Rocky’nin en yakın arkadaşı Apollo Creed’'i ringde öldürmesi tüm dünyayı ve elbette bizleri de Rocky’'nin etrafında kenetler. Sonuçta acımasız komünist Drago’'yu destekleyecek değildik. Apollo hakeme rağmen yediği peş peşe yumruklar sunucu ölürken Drago’'nun şu sözleri unutulmazdır: “If he dies he dies” yani “Ölürse ölür” Bu andan sonra izleyici Amerika tarafındadır. Arkadaşının intikamını almak isteyen Rocky onun kanlı! şortunu giyer ve Drago'nun karşısına çıkar. Burada bir diğer önemli nokta da şudur: Irkçılığın akla hayale gelmeyecek halleriyle tarihe kara lekelerle dolu bir geçmiş bırakmayı başaran ABD’nin bir anda insan hakları, eşitlik ve adalet dersi vermeye kalkışması... Hollywood bunu siyah bir adamın intikamını beyaz arkadaşına aldırarak yapıyor. Ayrıca Soğuk Savaş hesaplaşmasının sete taşındığını söylememe gerek yok.
Superman, Stalin, Roosevelt, Nietzsche
Kitapta birçok süper kahraman ve onların doğuşuna dair bilgiler var. İşin en enteresan tarafı hiçbiri tesadüf ya da hayal gücünün eseri olarak doğmuş değil. Bir örnekle bu konuyu geçeceğim: “Man of Steel” yani “Superman” Alev Alatlı, bu isimde kendi ifadesiyle öküz altında buzağı arıyor. Alatı, ismi Stalin’e bağlıyor ve diyor ki: “Stalin'in kelime anlamı ‘Çelik Adam’dır değil mi?” Burada Roosevelt’'e atfedilen sosyalist yakıştırmasına da bir gönderme var. Oradan da Nietzsche’'nin deli saçması teorisine geçiyor ve insanoğlunun gücünü artırarak “Tanrılaşma” eğilimine girdiğini anlatıyor.
Evangelist Kıskaç
Hollywood’da verilen mesajların ABD’nin dünya görüşünden bağımsız olamayacağını artık biliyoruz. Alatlı, “Nasihatname” kitaplarının ikincisi olan “Hafazanallah”ta ABD'nin “Yeni Dünya Düzeni” gereğince Yahudilikle Hristiyanlığın füzyonu olan Evangelizm’e nasıl hizmet ettiğinden bahseder ve aynen şu ifadeyi kullanır: “Evangelizm’'in ne olduğunu bilmezsek ABD’nin niye bu kadar ısrarla ve kayıtsız şartsız İsrail’i desteklediğini anlayamayız.” Holokost filmlerinin ödüllerden ödüllere koştuğu, Oscar’da rekorlar kırdığı, senaristinden ışıkçısına kadar herkesin zengin edildiği bir sektörün oluşturamayacağı algı yok. Amerikan filmlerinde kötü Yahudiye hiç denk gelmedim. Bugüne kadar Holokost, bundan sonra belki de 7 Ekim’'de yaşadıkları felaket! anlatılacak. Ve senaryolarda allanmış pullanmış mağdur bir millet, teröristlerle! mücadele eden kahraman! askerler olacak.
Dede Trump’tan Torun Trump’a
Benim en fazla dikkatimi çeken bölümlerden biri de Donald Trump’ın dedesinin servetini nasıl elde ettiğinin anlatıldığı bölüm oldu. Friedrich Trump’ın sadece iki yılda servet kazandığı ve torun Trump’ın ABD başkanlığına giden yolu açtığı iddia edilir. Her şeye rağmen dede Trump, kısa sürede elde ettiği servetiyle Almanya’daki köyüne dönmüş ancak bölge prensi Friedrich’e vatandaşlığını iade etmemiş. O da tası tarağı toplayın paralarıyla New York’a dönmüş. Bir batakhane işletmecisinin torununun yıllar sonra ABD Başkanı olacağı kimsenin aklına gelmezdi herhalde.