Şer‘î deliller çerçevesinde ortaya konan iktisat teorisi beraberinde düşünsel bir birikimi de getirmektedir ki iktisadî düşünce tarihi bu yazılı mirası anlamak ve açıklamak adına çaba sarf etmektedir. Meseleyi daha farklı bir şekilde ifade edecek olursam diyebilirim ki; İslâm düşünürlerinin, kaynağını şer‘î delillerin çizdiği iktisat teorisi hakkındaki düşüncelerini, yaklaşımlarını ve tasavvurlarını konu edinen iktisadî düşünce tarihi ilimi aracılığıyla insan merkezli sosyal bir ilim dalı olan iktisat teorisini geniş bir çerçevede anlayabilir ve açıklayabiliriz.

Bu aşamada bir yöntem meselesinden söz etmek yerinde olacaktır. Öyle ki zengin düşünsel birikimi eserler veya düşünürler çerçevesinde vurgulayabilmek mümkündür. Burada tercihimizin düşünürler çerçevesinde ortaya konan bir tasniften yana olduğunu zaten söylemiştim.

İkinci yaklaşımı tercih etme sebebim iktisat ilmini muamele ilmi çerçevesinde benimsemiş olmamdan kaynaklanmaktadır. Allah Teâlâ’nın buyurduğu vakite kadar geçerliliğini koruyacak olan İslâm’ın aslî unsurlarından itikadî hükümler, Allah Teâlâ’yı tanımayı ve bilmeyi; amelî hükümler Allah Teâlâ’ya itaati ve son olarak ahlâkî hü-kümler ise Allah Teâlâ’yı sevmeyi işaret eder. O halde dinin itikadî, amelî ve ahlâkî hükümlerinin bir kısmı iktisadî esaslara (iktisat ilmi) işaret etmektedir.

Bu iktisadî esasların her birisi şer‘î deliller çerçevesinde ortaya konan iktisat teorisidir.

O zaman anlarız ki İslâm iktisat teorisini sadece fıkıh ilminin konusu kabul etmek (iktisadî düşünce birikimini eserler çerçevesinde vurgulamak), meseleye dar bir pencereden bakarak yolumuzu sınırlayacaktır. Aynısı kelâm ve ahlâk ilminin penceresinden baktığımız zaman da geçerlidir.

O halde iktisat ilmini muamele ilmi çerçevesinde benimsemek daha sıhhatlidir ki bu bağlamda iktisadî düşünce birikimini düşünürler çerçevesinde ortaya koymak iyi olandır. Başka bir deyişle iyi olan iktisat ilmini, muamele ilmi çerçevesinde benimsemektir ki bu genel çerçevenin düşünce tarihi boyutuna uygun düşen de düşünsel birikimin her bir halkasını birbirine eklemektir. Bunun yolu ise iktisadî düşünce tarihini düşünürler çerçevesinde yorumlamaktan geçer.

İslâm âlim ve düşünürlerinin uzun dönemli bir bakış açısı marifetiyle iktisadî düşünce birikimini ortaya koymanın bize iki faydası dokunacaktır.

Birincisi günümüzde iktisadî düşünce ve teoride egemen paradigma batının çerçevesidir ki bu dar ve tek boyutlu, ruhunu batının düşünce dünyasının karakterinden alan anlayış sosyal bir bilim dalı olan iktisadın anlaşılmasını ve açıklanmasının önündeki en büyük engeldir. Böylece bu yetersizliğe dikkat çekecek, bütüncül bir çerçevede insanı merkeze alan ekonomik tasavvuru ortaya koyacağız.

İkincisi günümüzde batının düşünce dünyasında geliştiği düşünülen ekonomik metodoloji ve tasavvurun önemli bir kısmının (özellikle Joseph Alois Schumpeter'in Büyük Boşluk olarak adlandırdığı bir dönemde) İslâm âlim ve düşünürleri tarafından önceden ortaya konulmuş olduğu gerçeğidir ki bunu açıkça ifade etmemiz de böylece mümkün olacaktır.