Hayatımızı, iktisadımızı, devletimizi kendi değerlerimize göre düzenlediğimiz zamanlarda her ferdin, her kurumun yeri ve konumu belli olduğundan hayat kendi dinamikleri ve huzur içinde küçük değişimlerle akıp gidiyordu. İnsanlara bilgiyle beraber ahlak, usul, edep öğretiliyordu. Fiziğin, kimyanın, astronominin, matematiğin bir kuru bilgi olmaktan öte insanlığa, kâinata ne fayda sağlayacağı anlatılıyordu. İlmin, irfanın, ahlakın öncelendiği bir toplumda huzur ve barış egemen oluyor, adalet tecelli ediyordu. Bu yazdıklarım size çok eski zamanların masalları gibi gelebilir. Ama öyle değil bu hikâye bizim hikâyemiz biraz hafızanızı yoklar azıcık geriye dönerseniz üzeri küllenmiş altın değerlerle karşılaşırsınız. Hatta etrafınıza alıcı gözle bakarsanız o dönemden kalma cevherleri aramızda görebilirsiniz.

Koca cihan devleti Osmanlı’nın 600 yıl ayakta kalmasının ana sebepleri bu altın niteliğinde değerlere sahip olmaktan geçiyordu. Bu birikim, binlerce yıllık devlet geleneği olan Türk milletinin yönetim tecrübesinin üzerine İslam Medeniyeti’nin değerleriyle yoğrularak cihan mefkûresine dönüştü. İktisat hayatında toplumu ayakta tutan müesseslerden önde geleni Ahilik idi. Kökleri Hz Peygambere dayanan, örneğini Medine Pazarı’ndan alan Raşit halifelerin şekillendirdiği Fütüvetnameleri kendine umde edinen, Anadolu erenlerinin ona yüreklerini kattığı bu kutlu yapı yüzyıllarca milletimize hizmet etmiştir.  Ahilik terbiyesi almış bir esnafın hayata, insanlara ve ticarete bakışı ile bugün sadece iktisat okumuş ve onunda; kıt kaynaklarla sınırsız ihtiyaçları giderme olarak tanımladığı iktisat anlayışı arasında herhalde fark olacak. Vahşi kapitalizmin “ormanda kim hızlı koşarsa o yaşar” mantığıyla dayattığı köle düzeninden büyük iktisadi rakamlar çıkarabilirsiniz ancak ondan “insanlık” çıkmaz.

Bu gün toplumuzda varlığını sürdüren ancak okullarda okutulmayan, müfredatlara girmeyen, irfan mektebinin derslerini milletimiz içten içe derin derine yaşatmaya çalışıyor. Hani bazen anlamakta zorlanıyoruz ya “ bu millet bu kadar nasıl merhametli, yardımsever ve dürüst olabiliyor” diye. İşte ahiliğin, medeniyetimizin insanlığın kurtuluş reçeteleri olan altın umdeleri sayesinde oluyor. Ama bir acı gerçeği de burada itiraf etmek gerekiyor: her geçen gün bir öncekinden daha iyi değil. Değerler erozyonu bütün hızıyla sürüyor.

Bu gün yaşadığımız çağdaş dünyada geçmişte kurulmuş kurumları birebir günümüze taşıma şansımız yok. Zaten medeniyetimiz müşahhas olaylardan mücerret sonuçlar çıkarmayı her zaman başarmıştır. Bu gün ahiliğin ilkeleri insanlığa ve iktisada ışık tutmaya devam ediyor. Bu ilkelere dayalı yeni kurumlar kurmak bugünkü nesillerin işi. Ahilikten söz ettik ancak ilkelerden söz etmeye yer kalmadı. Ahi duasından birkaç cümle ile bağlayalım: EY ALLAHIM!

“Esnafımızı alırken satanı gözeten, satarken alanı gözeten, eksik ölçüp yanlış tartmayan, doğru ve güvenilir kimselerden eyle! İsraftan, cimrilikten, azgınlıktan, korkaklıktan, acizlikten, tembellikten, ahlaksızlıktan, haddi aşmaktan sana sığınırız Ya Rabbi! Bizleri nefsine uyarak kötülük işleyenlerden eyleme, kesata uğratma!” ÂMİN

Ahilik duasının tamamını okumanızı ve üzerinde düşünmenizi tavsiye ederim.