Şairler için ‘yazmasa da’ şairdir denir.
Söylenmek istenen, inkıtaa uğrama hali değil.
Bu sözün haklılığı var. Şiir ‘söylenen’ bir sanattır.
Şair, kalem, kâğıt ve ‘atölyeye’ ihtiyaç duymaz, şiir ‘ritüel’ istemez.
İrticalen de söylenebilir.
Celalettin Rumi’nin irticalen söylediği güzel şiirleri vardır.
Çok beğenirim. Zamanında A. Kadir Tanır’ın sadeleştirdiği (ne demekse?) şiirleri Semih Sergen’in sesiyle bir albüm olarak hazırlanmıştı.
Şimdilerde ‘Mükremin Abi’ okuyor. Yılmaz Erdoğan yani.
Her ikisini de Yutup’tan bulup dinleyebilirsiniz.
Mükremin Abi demem, Yılmaz Erdoğan’ın Mükremin Abi tiplemesinde kullandığı aksanından ve yorumlayışından (bu da ne demekse?) naşi. Anlıyoruz ki, konuşması tipleme değil, normalmiş. J
Yazının akışı, ‘irticalen şiir nasıl okunur’a geldi dayandı. Bir şey söylemeden geçmeyeyim.
‘Şiir, nasıl dilin imkânlarıyla yazılıyorsa, öylece de dilin imkânlarıyla okunur.’
Her okuma, okuyanın dili kullanışıyla ‘makes’ bulur.
Celalettin Rumi’yi değil, Yılmaz Erdoğan’ı dinliyoruz nihayetinde.
Benim tercihim Semih Sergen tabi ki.
İrticalen ‘şiir’ söylediği gibi, irticalen ‘resim de’ yapılabilir.
‘Dışavurumcu’ (Ekspresyonist) ressamlar, hatta Dadaistler irticali resim yapar.
‘Müzisyenler de’ irticalen müzik yapabilir.
İrticalen ‘yapılamayacak’ tek sanat ‘heykel.’ O da malzemesi sebebiyle.
‘İrticali’, hemencik, bir çırpıda söylenip, yapılanı ifade eder.
Böyle olunca sanatçının ‘ilham’ ile var ettiği düşünülür eserini.
İlham olmadan, nasıl irticali olabilir ki sanat? Öyle değil mi?
‘Sanat ve ilham’ ilişkisi bir ‘esrar’ taşıyor.
Peki, ne menem bir şeydir şu ilham?
Yeri, yurdu neresidir?
Doğrusu, sanat ve sanatçının kıymeti bağlamında benim mühim olan ‘şuur.’
Şuursuzca yapılan her şey bana kıymetsiz geliyor. Sanat olunca da işler değişmiyor.
İrticali (spontane) olana şuursuzca denilebilir mi?
‘Geldi aklıma söyledim’, ‘Geldi aklıma yaptım’ deyip çıkılabilir mi işin içinden?
İnsanların bir şeyi aklına estiği gibi yapma hakkı var elbette. Aklın esmesi de hayra alamet değil ya.
İrticali söyleyiş bizi ilhamı kabule zorluyor. ‘İlham akla esme, esriklik hali mi?’ diye bir soru da geliyor akla. ‘İlham içten mi, dışarıdan mı geliyor?’
Psikoloji ilmi bir cevap sunabilir bize. Ama, Freud amcayı meseleye karıştırmaya hiç niyetim yok. Karşı olduğumdan değil.
Kişioğlunun, düşünüş, hayal ediş, söyleyiş ve davranış biçimlerini anlama çabamıza ‘hayrı olan’ herkese ‘dua’ ederim.
İlham denilen şeyin dışımızda ve uzağımızda bir yerden gelmediğini, sanatçının bir meczup gibi sanrılar ve sayıklamalarla değil, bir bilinçle eserlerini ürettiğini kabul etmek lazım.
Yunus Emre ‘Bir ben vardır bende benden içeru’ diyor. Yunus’un söylediği ‘içeru olan ben’ ile Freud’un ‘Id’ini’ aynileştirmek maksadıyla söylemiyorum. İrticalen yahut ilham ile söylenen ‘içeru dolu’ değilse kayda değer bir şey söylemeyecektir.
Bir sihirbazın şapkası metaforuyla ifade etmem gerekirse…
‘Şapkada beliren tavşana ve kuşlara şaşırmayın, geldikleri yerde çok daha fazlası olduğundan şüpheniz olmasın.’
Vesselâm.