Yüce Yaratıcı, insanı var etmenin yanı sıra ona eşsiz bir değer biçmiş, yeryüzünü imar etmesi ve belli bir zamana dek sorumluluk üstlenmesi için mühlet tanımıştır.
İnsan, yaratılışı itibarıyla özel bir yere sahip, değerli ve şerefli bir varlıktır.
İslam dini, insanın bu şerefini ve temel haklarını korumak adına sağlam müeyyideler getirmiştir.
İnsanın değeri, ancak temel haklarının muhafazasıyla mümkündür.
İslam, tüm hükümlerinde beş temel esası gözetir ve bunların korunmasını sağlar:
Din/inanç emniyeti, can emniyeti, akıl emniyeti, nesil emniyeti ve mal emniyeti.
Bu esaslar, insan hakları ihlallerinin önüne geçerek hakların korunmasına büyük katkı sunar.
Can emniyeti, Allah'ın insana bahşettiği yaşama hakkının kimse tarafından haksız yere alınamayacağını vurgular.
Din emniyeti, insanların inançlarını zorlamaya uğramadan özgürce yaşamalarını temin eder.
Akıl emniyeti, aklı ile sorumlu tutulan insanın düşünce özgürlüğünü, iradesini kullanabilme ve özgürce seçim yapabilme hakkını güvence altına alır.
Aksi halde, düşünce ve irade özgürlüğü olmayan bir kimse, yaptıklarından nasıl sorumlu tutulabilir?
İslam, nesillerin ve malın korunmasını da temel insan hakları çerçevesinde ele alır ve düzenler.
Her şeyden önce, insanın yaşam hakkı korunmalı, savunulmalı ve sürdürülmelidir.
Yaşam hakları ellerinden alınmaya çalışılan insanların diğer haklarından söz etmek abestir.
Bugün dünyada milyonlarca insan yerinden yurdundan edilmiş, en temel hakkı olan yaşam hakkı elinden alınmıştır ve alınmaya da devam ediyor.
Hangi etnik aidiyete, hangi dine ve hangi dile sahip olursa olsun, insan hakları tüm insanlar için gözetilmelidir.
Afrika'daki için de, Asya'daki için de, Avrupa ve Amerika'daki için de.
Coğrafyadan bağımsız, insanın tüm farklılıklarından azade, insana sadece insan olduğu için hakkını teslim etmek esastır.
Yaşam hakkının olmadığı bir yerde, diğer hakların hiçbir önemi yoktur.
İnsan hakları, insanın keyfine bırakılamayacak kadar özeldir.
Hak, hukuk ve adalet çerçevesinde, evrensel bir anlayışla tüm insanların hakları korunmalı ve saygı duyulmalıdır.
İnsanlığın, yalnızca kâğıt üzerinde kalan insan haklarına değil, tüm insanlığı kuşatan ve onlara hakkını teslim eden insaf merkezli bir anlayış ve eyleyişe ihtiyacı vardır.
Hem de ivedilikle...