Kim gelcek kim gitçek kim geççek filan değil meselem. Athena bilmem neleriyle de uğraşmak istemiyorum. İvedik mivedik olaylarını zaten sevmem.

Umumiyetle yaptığım gibi kişilerden çok fikirlerle ilgileniyorum.

‘’Kırık’’ tiplerden, gevşek profillerden, kötü taklitçilerden ziyade, yediğimiz ihtiyar darbenin ruhumuzda açtığı derin yaralarla ilgileniyorum.

Şurası gayet berraktır:

Türkiye’de sanat; ‘’aydın’’ cakasındaki avam zihniyetin içini boşalttığı basit bir politika manivelasıdır.

Bu bayağılığa bir anda düşmedik. Her sahada hissettiğimiz estetik bodurluk, yaşadığımız iki asırlık şuur katliamının bir neticesidir. Ağır travmalar yaşadık. Başımıza şapka kondurup dilimizi kestiler. Zamanla düşünmeyi unuttuk. Kara hudutlarımızı çizdikleri gibi zihin hudutlarımızı da çizdiler. Sahte kurtuluşlarla, naylon kuruluşlarla övündük. Zorla eğitildik. Her yeni kuşakta, kendimizden biraz daha nefret ettik…

Kıvırta kıvırta şarkı çığırmayı, para karşılığı şaklabanlık yapmayı, doksan milyonun önünde öpüşüp koklaşmayı sanat zanneden bu kalabalık cehalet; kanlı tehditlerle göçe zorlandığımız korsan bir iklimin semeresidir…

Bir deha, fildişi kulesini yırtıp maziden şöyle haykırmıştı:

 -Eflatun bir sokak kadını gibi her isteyenin yatağına koşuyor. Don Kişot futbol maçı biletinden ucuz…

Acaba bugünün sanatçı kılıklı züppelerini, başımıza entel kesilen serserilerini görse ne söylerdi?

Acaba bunları bir halt sanıp peşinde kuyruk olan yığınları nasıl tarif ederdi?

Onu bilemem ama ben bu çağdan şöyle sesleniyorum:

Türkiye’de sanat, seküler camia içinde kibirle kekelenen fason ezberlerin oyuncağıdır. Ağacın, kadının, çocuğun ve vatanın büyük rantlara meze olduğu ihtişamlı bir reklam piyasasıdır. Evet, ‘’bazı hayvanlar daha eşittir’’ bu görkemli pazarda. İstismarın, tecavüzün, şiddetin hükmü faile göre yazılır.  En ‘’solcu’’ cilalarla parlatılır soysuz ihanetler. Terörist kucaklayana en kral ‘’Atatürkçü’’ etiketleri basılır…

Velhasıl, Türkiye’de sanat ve sanatçı mefhumlarının ne hale geldiği aşikârdır.

Satılık figürlerin ‘’sanat’’ diye başımıza kaktığı ısmarlama rezillikleri hedef almak elbette lazımdır.

Fakat bence asıl konuşulması gereken, ‘’cebimizde kaybolan’’ ideal sanat ufkunu yeniden bulmaktır…

Kendi açımdan hadise şudur:

Gündelik siyaset batağına düşsün düşmesin, ‘’sanat’’ ambalajıyla önüme konan bütün çirkinliklerin düşmanıyım. Ama düşmanlığımı daha elit bir mertebede tutmak, daha köklü bir ayrımın savunucusu olmak istiyorum. Zira ben, çamuru insana dönüştüren eşsiz bir sanatın, mutlak yaratıcı sahibine inanıyorum. Kusursuzun izini süren, madde kafesini kıran, bana hakikat rehberi olan yüksek bir sanat anlayışını arzuluyorum.

Bu sebeple önümüzdeki bir iki hafta Müslüman sanatını konuşmak niyetindeyim.

Varsın birileri, ‘’kuzu kuzu’’ politika kasıp,’’şıkıdım şıkıdım’’ oynasın…