Kıbrıs’ta yapılan son seçim, Rum basınında bir bayram sevinciyle karşılandı. Sanki Ankara ile arasına mesafe koyan bir lider çıkarsa, Ada’nın kuzeyinde yüzyıllık dengeler değişecekmiş gibi bir hava yaratıldı.
Bu yaklaşımın tek adı var: Siyasi hayal kırıklığının yarattığı bir yanılgı.
Ada’nın kaderi sandıktan çıkacak popülist bir cümleyle değişmez. Kıbrıs meselesi, Türkiye’nin millî güvenlik dosyalarının en tepesindedir. Bu dosyanın kapağı seçimlerin rüzgârına göre açılıp kapanmaz.
Türkiye’nin kırmızı çizgisini anlamayan herkes için mesaj çok nettir:
Eşit egemenlik sağlanmadan müzakere yok.
Bu kadar basit.
⸻
KKTC’nin 42. yılı törenlerinde verilen görüntülerin diplomatik anlamını okumayı bilmeyenler için tekrar edelim:
TSK’nın F-16 uçuşları, savunma sistemlerinin tören geçişi, Türk askerinin sahadaki kararlı duruşu… Bunların hiçbiri “kutlama gösterisi” değildir.
Bu, Rum yönetimine açık bir hatırlatmadır:
Ada’da güç dengesi sizin rüyalarınıza göre şekillenmez.
Rum tarafı ABD ve Fransa’dan aldığı destekle kendini güçlü sanıyor olabilir. Lakin Doğu Akdeniz’deki denklemi Washington’daki bir toplantının fotoğrafı belirlemez.
Bu bölgenin gerçeğini belirleyen şey jeopolitik, tarih ve Türkiye’nin iradesidir.
⸻
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bugün 42 yaşında. Bu yaş, sadece bir devletin hanesine yazılan bir tarih değildir.
Bu yaş, Rum yönetimine şu gerçeği hatırlatan bir simgedir:
Türkler bu adada misafir değildir. Sahibi oldukları egemenlikten geriye atılacak tek adım yoktur.
Kıbrıs Türk halkı yıllarca ambargolara, izolasyonlara, ekonomik baskılara, uluslararası manipülasyonlara göğüs gerdi.
Bütün bunlara rağmen geri adım atmadı.
Bugün “eşit egemenlik” diyorsa, bunun arkasında 50 yıllık bir direniş hafızası vardır.
Rum tarafı hâlâ “1974 öncesi Türkiye yokmuş” gibi davranıyor.
Bu tavrın adı diplomasi değil, tarihsel körlüktür.
⸻
Seçim sonrası çıkan “Ankara ile mesafe koyabilir miyiz?” soruları, Ada’nın gerçek sahiplerinin ne kadar yanıltılmak istendiğini gösteriyor.
Kıbrıs Türkü’nün kaderi, uluslararası vitrinlere şirin görünmek isteyen siyasetçilerin söylemlerine teslim edilmez.
Bu coğrafyada güvenlik, ekonomi ve diplomasi tek bir gerçeğe yaslanır:
Türkiye’nin garantörlüğü.
Bu bağ, kırılmaya kalkıldığında bedelini ilk ödeyecek olan yine Rum değil, KKTC olur.
İşte bu yüzden Ankara’nın çizgisi basittir, nettir, şaşmaz:
“Eşit egemenlik olmazsa müzakere masası kurulmaz.”
Bu ilke pazarlık edilecek bir başlık değildir.
⸻
Kıbrıs’ın geleceğini şekillendiren güçler belli, dengeler ortada, kırmızı çizgiler açıktır.
Rum yönetimi hâlâ meseleyi AB toplantılarında çözülecek bir dosya sanıyorsa, Ada’nın kaderini yanlış okuyordur.
KKTC’nin 42. yılı, Türkiye’nin de dünyaya karşı verdiği diplomatik mesajdır:
“Biz buradayız ve buradan çekilmeyeceğiz.”
Bu söz bir niyet değil; sahada, havada, masada görülen bir gerçektir.
Kısacası, Kıbrıs’ta oyun yeniden kurulmadı.
Oyun bozuldu.
Ve Türkiye, kendi çizdiği haritanın dışına çıkmayacağını bir kez daha ilân etti.