Musa Tur’a çıkmıştı. İsrailoğulları Mısır’ın sürekli ötekileştirilen, eza ve cefaya uğrayan ekalliyeti iken Allah’ın lütfu sayesinde zulme maruz kaldıkları topraklardan çıkarılmış, Kızıldeniz’in suları gözlerinin önünde reverans yaparak çekilmiş ve karşı kıyıya salimen geçerek peşlerindeki azgın güruhun şerrinden emin olmuşlardı.

Ve Musa’yı Rabbi davet etti. Kırk gün geçmiş, Musa Rabbiyle konuşmuş ve insanlığa ebedi olarak rehberlik edecek sözlerle/torayla şereflenmişti. Bu sırada gözlerinin önünde henüz cereyan eden mucizelerin ibret verici etkisinden beklenmedik bir hızla sıyrılan güruh, Elçinin vekili Harun’a/lidere kulaklarını tıkayıp içlerindeki öküze tapmaya başlamışlardı. Şükran-ı nimet halinin serlevha olması gereken kritik bir vetirede, küfran-ı nimet hali ayyuka çıkmış, ayaklar baş başlar ayağa dönüşmüştü. Oysa daha dün erkekleri ereksiz/ekmeksiz bırakılıyor, kızları ise adama/ademe mahkum ediliyordu.

Musa elindeki aleti mahirane kullanarak telaşlı telaşlı levhalar yapıyor ve “sadece Rablerinden korkanlar için bir hidayet ve rahmet” niteliği taşıyan “sözler”i taşa kazıyordu. Bu sırada dağın doruğundan aşağıda (gerçekten aşağıda) kuduran topluluğa bakan Cibril, alnından terler akan Nebi’ye dönüp şöyle dedi:

“Lider bocalayabilir ama taş dayanır.”

Lider, neticede bir insan olması hasebiyle vehbî ve kesbî illetleri haizdir. Ayağı tökezleyebilir, zihni sürçebilir. Arızî arızalara maruz kalabilir. Mazur görülmesi gereken şeyler yapabilir. Gayet tabii olarak yorulabilir. Metal ya da mental ömrünü tamamlamış da olabilir.

Taş ise yasayı, töreyi/torayı yani sistemi temsil eder. Aşkın alandan/olandan beslenen yasa, cihanşümuldür ki insanın ve toplumun yaşamasını sağlar. Yasa, sırtımızı yaslayabileceğimiz yegane dayanaktır. Yasa varsa tasa azalır. Yasasızlık, kayrasızlıktır. İstikballerini, ölümlü liderlerin varlığına endeksleyerek esecek en şiddetli kasırgaların bile tozunu almaktan başka etki yaratamayacağı taşlara yazılar/yasalar yazmayı ihmal eden toplumlar, kendilerine tanınan mühletin sonunun yaklaşmakta olduğunun ayırdına da varamayanlardır.

Bu coğrafyanın halkları ezelden beri, karizmatik kişiliklerin ardına takıldı. Yüreklerinin değil, önderlerinin götürdüğü yerlere gitti. İsimler değişti, cisimler dönüştü ama içimizdeki fikir ve dışımızdaki kurulu sistem hep aynı kaldı. Liderler, kendilerinden geriye miras olarak yazılı taşlar bıraktıklarında düzen devam etti. Düzenle birlikte varsıllık ve refah da adil bir şekilde bölüşüldü.

Liderler, yazılı taşlar yerine sadece dikili taşlar bıraktığında ise nizam yitirildi ve verili imkanlar geri çekildi. Çünkü liderin ömrüyle kayıtlı olan adil düzen çöktü yerini alan batıl düzen ise adalet ve hakkaniyeti izafileştirerek tahrif etti.

Ben bu yazıyı yazarken yanıma yanaşan beş yaşındaki Süleyman Paşa, yazının başlığını göstererek “ne yazıyor burada, baba?” dedi. Başlığı okuyunca şöyle bir durdu ve farkına varmadan aslında sosyal kıyameti imleyen bir gerçeğe işaret etti: “İyi de baba! Lider bocalar ama taş da her zaman dayanmaz ki! Taş da kırılabilir!”

Evet ya! Hem lider tökezler hem de taş  kırılırsa!!!

Baki selam…