23 Aralık günü, tam Noel bayramı öncesi etraf ışıklarla donatılmışken, aşk, moda, sanat, kültür ve gastronominin başkenti Paris bir kez daha kana bulandı. Daha sonra “yabancılara karşı patolojik bir nefret beslediğini” itiraf edecek olan 69 yaşındaki Fransız uyruklu William Mallet, farklı etnik gruptan vatandaşların yoğun olarak yaşadığı Paris’in 10. bölgesinde karşısına çıkan yabancılara rastgele ateş etti. Paris’in bu bölgesinde, Türkiye’den gelen göçmenlerin işlettiği çok sayıda restoran, market, kuyumcu gibi iş yeri bulunuyor. Saldırıdan sonra Kürt kökenli 3 kişinin hayatını kaybettiğini öğrendik.

Tabii ki bizlerin de Fransa’da yaşayan Türk vatandaşları olarak ilk tepkimiz üzülmek ve endişelenmek oldu. Ancak daha sonra edindiğimiz bilgilere göre, öldürülen kişilerin PKK terör örgütü ile bağlantıları olduğunu öğrendik. Saldırganın da bu ilk suçu değilmiş. Daha önce de, 2016 ve Aralık 2021'de cinayete teşebbüs suçlarından tutuklanarak cezaevinde yatmış ve 12 Aralık’ta hapishaneden adli kontrol şartıyla tahliye edilmiş. Saldırganın psikolojik durumu hakkında bilgi vermek gerekirse, bir göçmen kampına palayla saldıracak kadar gözü dönmüş bir ırkçı.

Buraya kadar bu olaydan çıkartabileceğimiz tek ders, Fransız sokaklarında artan güvenlik zafiyeti ve yükselen ırkçılık olacaktı. Ancak öyle olmadı. Kısa süre sonra PKK destekçilerinin de devreye girmesiyle Fransa’da akıl almaz bir Türkiye ve Türk karşıtı propaganda faaliyeti başladı. Basın, televizyon, siyasetçiler tek bir ağızdan imalı sözlerle Türkiye’yi suçlamaya başladılar. Bu saldırıyla 2013'te Paris'te 3 PKK'lı kadının öldürüldüğü saldırı arasında bir paralel kurularak, “10 yıl sonra Türkiye yine Paris'in göbeğinde Kürtleri öldürüyor” algısı yarattılar. Bu propagandaya en aktif olarak destek veren siyasetçi, Fransa’nın İslamofobik ortamında Müslümanlara verdiği destekle yıldızı parlayan ancak özünde sıkı bir PKK destekçisi olan, aşırı solcu Boyun Eğmeyen Fransa Partisi lideri Jean-Luc Mélenchon oldu. Saldırıdan sonra Mélenchon’un partisinden milletvekilleri sokaklarda YPG bayraklı yürüyüşçülerin lideri gibi hareket ederek terör örgütlerine sahip çıktılar. PKK’ya gösterilen destek, solcu muhalefet partileriyle de sınırlı kalmadı. Fransa Adalet Bakanı Eric Dupond-Moretti, örgütün Fransa yapılanması CDK-F heyetini kabul etti.

Ancak kısa süre sonra olaylar çığırından çıktı. Sözde adalet aramak için başlatılan gösteri ve yürüyüşler bir anda kontrolden çıkarak Paris yangın yerine çevrildi. Arabalar ateşe verildi, polisler yaralandı. Olayları takip eden ve aslında artık basının manipülatif çabaları nedeniyle Kürt/PKK/YPG arasında ayrım yapamayan halkın ise tepkileri bambaşka oldu. Sosyal medyada “Fransa bunu hak etmiyor; sorunlarınızı başka yerde çözün; işte şimdi bu insanların gerçek yüzünü gördük ve Erdoğan’ı anladık” tarzında yüzlerce yorum okuduk. Ancak PKK aracılığıyla bu olay üzerinden bile farklı bir algı oluşturuldu. İlk önce basında adı William M. olarak verilen saldırganın isminin aslında “William Mehmet” olduğu ve saldırganın Müslüman bir Türk olduğu, sonra da sokaklardaki taşkınlıkların sebebinin gösterici Kürt vatandaşlarına “Bozkurt işareti” yapmış bir Türkün olduğu yalanı ortaya atıldı.

Tabii ki Fransa’da yaşayan Türk vatandaşları bütün bu olan bitenleri büyük bir şaşkınlık, üzüntü ve çaresizlik duygusu içinde takip etti. Son yıllarda PKK destekçileri, Ermeni diasporasının aşırıcı üyeleri ve Türkiye karşıtı diğer çevrelerin de desteğiyle Fransa’da yaşayan Türk kökenli vatandaşlar basın ve siyasetçiler tarafından sık sık hedef gösteriliyor. Fransa’nın dış siyasetinin ise gün geçtikçe daha çok Türkiye ile Afrika, Doğu Akdeniz, Kafkasya, Orta Doğu gibi farklı coğrafyalarda rekabet üzerine şekillendiğini görüyoruz.

Paris saldırısından önce oldukça önemli bir gelişmenin de olduğunu hatırlatmakta fayda var. AB Adalet Divanı, terör örgütü PKK'nın AB'nin terör listesinden çıkma talebiyle açtığı davada olumsuz karar vermişti. Hatta PKK destekçilerinin bu karar sonrası da Avrupa ülkelerine tepkili olduklarını ve sokak olaylarında bunun da etkili olduğunu düşünenler var.

Şu bir gerçek ki yaşadığı coğrafya ne olursa olsun, teröre, şiddete meyilli kişi, terörist kalıyor. İyi terörist, kötü terörist, haklı veya haksız terörist diye bir ayrım yok. HDP Eş Başkanı Sezai Temelli'nin tepkiler üzerine sosyal medya hesabından sildiği “Paris yanıyor, bırakın yansın” paylaşımı, aslında bir gün dilinden “barış” kelimesi eksik olmayanların bir şeyler çıkarlarına ters düştüğü anda neler yapabileceklerinin en iyi kanıtı, kanlı bir zihniyetin sözcüklere dökülmüş hali. Umarım Fransızlar bunu hükümetlerinden önce anlayarak ülkelerinin terör örgütlerine verdiği desteğe topluca dur derler. Bu zamana kadar kamuoyunu aydınlatma noktasında bizlere de tarihi bir görev düşüyor.