Birkaç sene evvel, “Dışkısını yiyen profesör” başlığıyla yayınlanan bir haber okumuştum. Dikkat çekmek için atılmış bir başlık olarak düşündüğüm ve sırf merak ettiğim için tıkladığım haberde, Prof. Dr. Celal Şengör, İsviçre’de doktora yaptığı yerde, otlayan ineklerin ve dağ keçilerinin dışkılarının tadına baktığını belirtiyordu. “Özellikle insan dışkısı acıydı. Ötekiler de tatlıydı ama insanınki kadar acı değildi. Bu bir merak meselesidir, merak eden her şeyi dener.” ifadelerini kullanmıştı.

Sürekli sansasyonel çıkışlar yaparak tuhaf bir üne sahip olan Prof. Celal Şengör’le ilgili bu yazıyı kaleme almamın sebebi, 2019’un Ocak ayında katıldığı bir televizyon programında ettiği sözlerdir. Şengör, yine engin bilgisini(!) konuşturmuş ve “Kur’an’ı sırf bizimkilerle değil, adam gibi inceleyenlerle de oturdum, konuştum. (…) Diyor ki, ‘Biz dağları, karaları zelzeleden korusun diye yarattık.’ Tam tersi. Dağların olduğu yerde müthiş zelzele olur. Karaların canını okur karaların. Dümdüz yerde zelzele olmaz. Ben bilim adamıyım. Okuyorum. Sonra gidip bu işi bilen adamlara soruyorum. Okuyorlar ve evet doğru diyorlar. Bizim rahmetli İhsan Ketin hafızdı. Kur’an’ı ezbere bilirdi. Oturur konuşurduk, bize tercüme ederdi. Ama dediğim gibi ben ilahiyatçılarla da konuştum. Ne diyorsun diyorum: ‘Yanlış’ diyorlar.” demişti.

Tarihçi, sosyolog ve ekonomist olan Şengör, bu kez de ilahiyatçı kimliğiyle karşımızdaydı. Kur’an-ı Kerim’in Enbiya Suresi’nin 31. ayetine ters manâ vermeye kalkışmış, bula bula bir bu ayeti bulmuştu. Bugüne kadar katıldığı programları gördükçe, yer bulduğu haberleri okudukça, Celal Şengör için “İnançsızlığını bilim sosuyla yediren adam” demek geliyor içimden.

FAY HATLARINI BİR İPE BENZETECEK OLURSAK!..

Şengör, dağların arzın sükûneti için irsah edilmesine itiraz ederek “Ekseri depremler dağlık bölgelerde oluyor. Eğer dağlar depremi engelleseydi, orada depremler daha fazla olmazdı” diyor.

Hâlbuki depremlerin oralarda daha fazla olması, bilakis dağların arzın sükûneti için yaratıldıklarını gösterir. Eğer o dağlar o bölgelerde olmasaydı, depremlerin etkisinin ne derece yıkıcı olacağını siz düşünün.

Fay hatlarını bir ipe benzetecek olursak; ipi dalgalandırdığımız anda başından verdiğimiz güce göre, başından ucuna kadar dalgalandığını görürüz. Ancak o ipin ortalarında bir yere ağırlık bağlarsak, yaptığımız dalgalandırma hareketi, o ağırlığın bağlandığı noktaya gelince duracaktır. Özellikle kıtaların birbiriyle birleştiği yerlerde oluşan ve volkanik dağların ekseriyetini teşkil eden o yapılar, kara parçalarının birbiriyle kenetlenmesini te’min ettiği gibi, aynı zamanda arzın içinde yanan ateşin teneffüs etmesini ve sakinleşmesini sağlar. Hem dağlar, arzın patlatmaması için birer menfez hükmündedir. Ayrıca dağlar, denizlerin karaları istila etmesine set olurlar.

Yüksek binaları yıldırımın tahribinden koruyan paratonerlere bakan bir adam, “Bu paratonerler en fazla yıldırıma maruz kalan şeylerdir. Nasıl olur da binaları korur?” dese, anlayışsızlığını ortaya koymuş olur. Öyle de “Bu dağlarda depremler daha fazla oluyor. Onun için depremden koruyamaz “ diyen adam da aynı yanlış ve mantıkla düşünmektedir.

Bugünkü yazımızın son sözü olarak şunları ifade etmek isterim: Allah yeryüzünün sarsılmaması için dağları irsah ettiğini ifade etmesi, yeryüzünde hiçbir deprem olmamasını gerektirmez. Belki Hikmet-i Rabbaniye cihetiyle eğer dağlar olmasaydı, küre-i arz yaşanabilecek bir mesken olmazdı. Elbette bazı hayırlı hikmetler için yeryüzünde depremler yaratılmaktadır.

Selam ve dua ile…

Fiemanillah…