Medeniyetimizin iki büyük ismi Sadreddin Konevî ile Nâsıreddin Muhammed Tûsî arasındaki mektuplaşmalar muhteşem bir belağat, uslûp, nezaket ve hitabet örneğidir. Tûsî, Konevî’nin Reşhu’l Bâl isimli eserini eleştirdiği mektubuna Konevî’ye hitaben bir dörtlükle şöyle başlıyor ve devam ediyor:

“Bana bir mektup gelmiştir ki görmedim bir benzerini

Allah’ın Kitabı’nın dışındaki başka kitaplardan

O Allah’ın kalbini nurlandırdığı bir imamdan gelmiştir

Allah, onun sırrının katında perdeleri ortadan kaldırmıştır.

Mevlânâ, büyük imam, ümmetin hâdisi, karanlıkları aydınlatan, Sadrü’l mille ve’d-din, Mecdü’l islam ve’l müslimîn, hakikat lisanı, tarikat burhanı, sâliklerin ve vecd sahiplerinin rehberi, muhakkik-vuslata erenlerin imamı, bütün beldelerde hâkim ve alimlerin meliği, Rahman’ın mütercimi, âlemin en faziletlisi ve kâmili -Allah, onun gölgesini bâki kılsın ve eserlerini payidar eylesin- olan Üstad’ın yüce hitabı, duacısı, methinin yayıcısı, sadık müridi, aşık şakirdi Muhammed Tûsî’ye ulaşmıştır. O da, bu yüce hitabı öpüp başına koymuştur.

Mektubundan cihan mülkünü buldu gönlüm

Senin sözünde sonsuz bir hayat buldu gönlüm

Ölmüş idi gönlüm, mektup okunduğu vakit

Her harfinden bin can buldu gönlüm”

***

Mektup bu minval üzere biraz daha devam ettikten sonra esasa gelerek eserin tenkidine geçiyor. Bu zirve iki isim arasındaki mektupları İz Yayıncılık’tan dilimize kazandıran Sayın Ekrem Demirli’ye de sonsuz teşekkür ve dua ile…

Günümüz dili ve hitabına ışık tutar inşaallah.