Bu kardeşiniz henüz ilkokul talebesi bir tıfılken Busbecq’in şahitlik ettiği saygıyı ondan dört yüz küsur sene sonra Rize vilayetinin Çayeli kazasının Sabuncular mahallesinde ihtiyar bir akrabasının gösterdiğini görmüş ve bir anlam verememişti. Tâ ki bu kitabı okuyana kadar… 

Ogier Ghiselin de Busbecq nam kefere, Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya arasındaki bir sınır anlaşmazlığını çözmek üzere Avusturya İmparatoru I. Ferdinand tarafından görevlendirilip İstanbul’a gönderildiğinde takvimler 1555 yılını gösteriyordu. Busbecq, “elçiye zeval olmaz” deyu yola revan olup Frenk gavurunun “Suleiman the Magnificent” dediği, onuncu Osmanlı padişahı, seksen dokuzuncu İslâm Halifesi Kanunî Sultan Süleyman Han Hazretlerinin kırk altı yıl adaletle yönettiği topraklara geldiğinde gördüklerini meslektaşı Nicholas Michault’ya yazdığı mektuplarda anlatmış, bu mektupların derlenmesiyle ortaya 1694 yılında Londra’da basılan Turkish Letters (Türk Mektupları) adlı kitap çıkmıştır. Dünya dillerine çevirisi yapılan, Türkiye’de de pek çok yayınevi tarafından yayımlanan bu kitapta Osmanlı gündelik hayatı ve adetlerinden, Kanunî’nin eş ve çocuklarıyla olan ilişkilerine, Türklerin hayvan sevgisinden, gezgin bir dervişin kerametlerine kadar ne görüp işittiyse mektup arkadaşına yetiştiren Busbecq memleketine döner ve bir Paris seyahati sonrası “1592’de, yıllardır süren din savaşlarında taraf olan radikal Katoliklerin saldırısına uğrayarak” hayatını kaybeder. Dinince dinlene!..

Elçi, yazdığı mektupların birinde Türklerde gördüğü ‘kâğıda saygı’yı şöyle anlatıyor: “Türklerin imaret dediği hanlarda kalırken duvarlardaki çatlaklara sokulmuş kâğıt parçaları dikkatimi çekti. Bunların ne olduğunu merak ettiğimden çekip çıkardım. Fırsat bulduğumda Türk dostlarıma üzerlerinde ne yazılı olduğunu sordum ve böyle muhafaza edilmesini gerektirecek hiçbir şeyin yazılı olmadığını öğrendim. Bundan dolayı duyduğum merak daha da arttı. Aynı şeye sık sık başka yerlerde de rastladım. Sorduğum zaman Türkler cevap vermekten kaçındılar. Ya bana inanmayacağımı sandıkları bir şeyi söylemeye utandılar ya da yabancı bir dinden olana böyle bir sırrı açıklamak istemediler. Sonraları Türklerle yakınlaştıkça dostlarımdan öğrendim ki üzerine Tanrı’nın adı yazılabildiği için kâğıda çok saygı duyarlarmış. Bu nedenle kâğıt parçalarının yerlerde sürümesini istemezler, bulduklarında çiğnenmesin diye derhal alıp bir deliğe sokarlarmış.” (Türk Mektupları, Çeviren: Derin Türkömer, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)

Bu kardeşiniz henüz ilkokul talebesi bir tıfılken Busbecq’in şahitlik ettiği saygıyı ondan dört yüz küsur sene sonra Rize vilayetinin Çayeli kazasının Sabuncular mahallesinde ihtiyar bir akrabasının gösterdiğini görmüş ve bir anlam verememişti. Tâ ki bu kitabı okuyana kadar…