Biz seninle aşkı kaybettik,

Sonra kaybettiklerimizin bahanesini…

Aşk dememeliyiz artık;

Bahar sabahında acemi bir askerin memleket hasretine,

Aşk demeyelim;

Güllerin orta yerinde

Yüzüne çiğ düşmüş sevgiliye duyulan özlemi seyredişe…

Haydi, şimdi unuttur bana koskoca tarihimi

Unutturmalısın bana aşk için terk ettiklerimi,

Unuttur bana ezberimdeki her şeyi…

Unutmalısın uzağına düştüğüm her şehri…

Bil ki sana, en fazla sana, daha çok sana

Zamanı bir savaşçı rumuzuyla biçimleyerek

Ve kaçıp pınar başındaki bir genç kızın ayak bileklerinden

Aynı müstearla sevda türküleri getirmek isterdim.

Ve bir kaynağın yanı başında susuz doğruluşlarımı,

Bir çınar gölgesinde esen rüzgârlarımın yalnızlığını Unutturmak isterdim.

Aşk demeyelim artık;

Bir çocuğun korku geceleri boyunca

Atla gelecek olan sevinci bekleyişine,

Aşk dememeliyiz;

Sonbahar hüznünü dağları düşünerek azdıran serdengeçtiye…

Aşk demeyelim; yarım kalmış ney taksimlerine,

Ve ondan ortalığı saran ağlayış heveslerine…

– Çünkü biz aşkı kaybettik

Sonra kaybettiklerimizin bahanesini;

Yarım kalmış her bir şeyin endazesini

Yarım kalmış ve tarifsiz ne varsa doğudan

Ve yarım kalmış ve isimsiz ne varsa batıdan.-

Bak şimdi sahile vurmuş bir kasabayım,

İlkel ama en güçlü silahınmış kayalarımı kuma çevirmek,

Ve sen bu putperest ütopyamı sebepsizce bitirdin;

Seyret ki artık ölüm yok, sinirlerim seğiriyor.

Ve seyret ki; Dirilemem, kemiklerim fosfora dönüyor.

Ne ki tarihten miras bu acılara aşk demeyelim,

Aşk değil bir tutkuyu soğuk camlara çizmek.

Aşk değil bir keman ve bir sazdan Ömürlük hikâyeler yaşamak…

Biz seninle aşkı kaybettik,

Sonra kaybettiklerimizin bahanesini…

Şimdi bir otel odasında Kendisiyle ısınan titrek bir adamım,

Göz bebeklerini aydınlatan sokak lambasının dibinde dalgalar

bana bakıp bakıp dövünüyor.

Uzakta bir esnaf çarşısında demirciler dövüyor;

Ve kalbim sana dövünüyor;

-Sabah aşka tik taklar, akşam aşka tik taklar.

Ve kalbim aşka tik taklar;

Göğe sesleniş gibi

Ulu bir sesleniş gibi.

Bir patika arıyorum gözlerinde uzak yolculuklar için,

Diyorsun ki, aşkı kaybettik,

Sonra kaybettiklerimizin bahanesini…

Şimdi bir senteze uyanacağım ne yazık,

Ve görmeyeceğim aynadaki aksini.

Hiçbir şey saf kalmayacak ve durulanmayacak,

Artık bir ikindi vakti sersemliği sana yeter olacak.

Kaybolacağız Eflatun’un güneşsiz mağaralarında

Atacaklar bizi haritasız, isimsiz coğrafyalarına,

Bilemem;  bu pandomim seslenişten sana ne kalır?

Bu pandomim seslenişten bana dem kalır.

-her dem nem kalır-

Biz seninle aşkı kaybettik,

Önce aşkı kaybettik,

Sonra kaybettiklerimizin bahanesini…