İlk kez Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan duydum, iki gün önce de Genel Kurmay Başkanı Akar kullandı. “Vaypici de ne ya” demiştim. Artvinli arkadaşlarım söyledi. YPG’nin ecnebi lisanındaki okunuşu değilmiş anlaşılan. Biz yıllarca “pekeke” ve “pekaka” diyenler olarak iki cenahta yer aldık. Dil de böyle bir şey. Hele de bizim gibi kategorik düşünce öğretilmiş toplumlar için iş daha zor. Bir şey daha öğrenmiş oldum. Konum bu değil. İşin latifesi bu. Esas mesel şu YPG.

Bu Vaypici, “Ortadoğu’ya nizam verme” sürecinde ihtiyaca binaen emperyalistlere taahhüt işi yapan taşeron örgütlerden biri. Bunları tanıyoruz. Arkalarında zaman zaman bize müttefik gibi davranan hangi ülkelerin olduğunu da çok iyi biliyoruz. Kendiliğinden, bölgesel koşullarda şekillenmiş bir siyasi yapı olduğunu kimse söyleyemez. Bir süre bu algı için çalışıldı ama Suriye’nin de karıştırılmasından sonra ABD kontrollü taşeron örgütlerin dengelenmesi için besleme yapıldı ve bunlar çıktı ortaya, hatırlayalım.

Bu arada Türkiye’nin de içerde ve dışarda nüfuzunu kırmak için iki tarafı keskin bıçak oldu bu örgütler. Yine hatırlayalım. 2012’den itibaren özellikle AB’den ve kuzeyli bloktan uzaklaşan İngiltere’de ve NATO ile ilişkilerimizi gözden geçirmeye başladığımız için bizde terör eylemi yapan besleme örgütlerin Avrupa için ve Ortadoğu için tehdit oluşturmaya başladığı yılları hatırlayalım. DAEŞ’ten bahsediyorum. ABD bile arka çıktığı ve artık kontrol edemediği örgütten kurtulmak için Kürt kartını düşünmeye başlamıştı. O günden itibaren kendi lehlerine çok yönlü “denge” sağlamak üzere PYD ve YPG gibi yapıları ortaya sürmeye başladılar. Fakat o yıllarda masada planlanan bu “kontrollü, çok başlı” patronaj ABD aleyhine değişti ve artık bir daha toparlanması mümkün olmayan bir zafiyete dönüştü. En son referandum sürecinde de gördük ki artık bölgesel kontrol ABD’nin elinden bütünüyle çıkmıştır. Özellikle son üç yılda Irak ve Suriye’de kontrol bütünüyle Rusya’nın başını çektiği yeni bloğun eline geçmiştir.

Bu süreçte ya da bu tarihi fırsatta Türkiye, geçmişten gelen hakları ve sorumlulukları ile Irak’ın kuzeyinde yaşadığı kırk yıllık sorunu Suriye kuzeyinde de yaşamak istemediğini göstermek istemiştir. Zeytin Dalı harekatı, bugün sadece sınır koruma girişimi olarak görülmemiştir. Esasen PYD’nin de tıpkı Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi Suriye’nin kuzeyinde de kalıcı ve güçlü bir güce dönüşmesi de mümkün değildir.

Fakat bu taşeron örgütleri kullanarak global denge hesapları için Türkiye’yi tahrik ve tehdit eden ve zaman zaman hasım zaman zaman da hısım hesaplar içinde bir namert cenderenin ortasındayız. Dün Suriye konusunda seyirci kalmak istemediğimiz için suçlandık bugün de seyirci kalmanın risklerinden korunmak için oradayız.

İnsaf ve vicdan ölçülerinde bir mücadelenin ve ülkeyi korumanın bilincinde bir medeniyet hikayesini yaşatmak istiyoruz. Savaş çığırtkanlığı ve hamaset tellallığı yerine dağlara zeytin fidanları dikmeye çalışıyoruz.

Allah tabiatımızın ve sorumluluklarımızın ötesinde bir yük yüklenmekten bizi, askerimizi ve milletimizi korusun.

Bölgesine ve ülkesine huzur ve refah getirmek için çalışan ve gönül dağlarında zeytin yeşeren erlere selam olsun.